Hep, hava taarruzunda ölen sübyanlardan, masum (!) insanların oluk oluk(!) akan kanından söz ediliyor?

Niye, Haydaranlı Aşireti Reisi Ermeni Dönmesi Kamber Ağaların, Demenanlı Aşiretinin Reisi (yine Ermeni dönmesi) Cebrail Ağaların ve onlar gibi onlarcasının soygunlarından, talanlarından, yağmalamalarından; Seyit Rıza’nın ve o Rıza Efendinin eşlerinden biri olan Besi Hatun’un yaptığı katliamlarından; öldürdükleri askerlerin gözlerine kadar oyup çıkarmalarından; Koçuşağı Aşireti Reisi Ali Ağa ve oğlunun bir jandarma mangasının tümünü pusuya düşürüp, öldürmesinden, cinsel organlarını kesip ağızlarına vererek (Bk.Barbaros Baykara Tunceli 1938 Sy.76) Türk Askerini tahrik etmelerinden hiç söz edilmiyor?

Ağzı olan, bilen, bilmeyen konuşuyor.

Ev sahibi suçlu da hırsızın hiç mi suçu yok?

Dersim olaylarında da bugünkü PKK gibi, askere saldıran, okulları, hastaneleri yakan, köprüleri yıkan, öğretmenleri, sağlık görevlilerini öldüren aşiret leşkerleri var.

Dersim coğrafyasının özelliği gereği bu adamları (kolayca) ele geçirmek mümkün değil. (Bugün bunca varlığa, bunca teknik olanağa rağmen yıllardır PKK’nın hakkından gelinemiyor. Bir de o günün koşullarını düşünün…Sivillere(!), masum insanlara(!) zarar vermeden bu ayaklanmayı bastırabilmek mümkün mü?)

Devleti, halkını koruyamaz, savunamaz durumuna düşüren, devlet otoritesini ayaklar altına alan eşkıya sürüsüne karşı (o günün koşullarında) başka ne yapılabilirdi ki?

* * *

Bugün heykeli dikilen Seyit Rıza ve onun şürekası (Yusufanlı, Kureyşanlı, Abbasuşağı, Bahtiyar, Haydaranlı aşiretleri) o günün hükümetine ültimatom gönderiyor.

Bakın hükümetten neler istiyor muhteremler?

-Jandarma, derhal Dersim’den çekilsin.

-Yeni köprüler, yeni yollar yapılmasın.

-Yeni idari yapı oluşturulmasın; ağalık, şeyhlik, şıhlık gibi aşiret düzenine, aşiret törelerine dokunulmasın.

-Silahlara el konulmasın.

-Vergiler, hükümetle aşiretler arasında paylaşılsın.

… …

Bu ültimatom üzerine hükümet ne yapıyor?

Mayıs 1937’de başlayan ayaklanmayı, Eylül 1937’ de bastırıyor.

Elebaşlarından Roznaklı Kamer, Demananlı Cebrail, Yusufhanlı Ağdatlı Kamer, Kuryşanlı Hasso Seydo, Bahtiyar Aşiretinden Şahin, sağ olarak yakalanıp mahkemeye sevk ediliyor.

Seyit Rıza’nın bir oğlu yaralı olarak ele geçiriliyor, diğer oğlu teslim oluyor.

Seyit Rıza’nın sağ kolu Koçgirli Alişir ve İngilizlerle sürekli işbirliği içersinde olan Alişan öldürülüyor.

Seyit Rıza bir süre mağaralarda saklanıyor, çemberin daraldığını görünce de 12 Eylül 1937 tarihinde, iki adamıyla birlikte teslim oluyor.

Yargılanan 58 isyancıdan 11’i idama, 33’ü ağır hapse mahkum ediliyor. 14’ü beraat ediyor. İdama mahkum edilenlerin dördünün, yaşlı oldukları gerekçesiyle cezaları, 30’ar yıl hapse çevriliyor; dolayısıyla sadece 7’si idam ediliyor.

* * *

Dersim olayı budur.

Tabii ki bu olay bu kadar basit değildir. Bunun ardında, yaşanan nice acılar vardır. O acılara, saygı duymamak, ilgi göstermemek elbet mümkün değildir.

Ama bilinmelidir ki o acılar; kurunun yanında yanması önlenemeyen yaşların acılarıdır. O acıların esas sorumluları, Seyit Rıza ve diğer aşiretlerin ileri gelenleridir.

Kimse olayı sulandırıp, saptırmasın. Bu olay, ne Alevi ne Kürt karşıtlığı çatışmasıdır.

Celal Bayar Başbakanlığındaki genç Türkiye Cumhuriyeti, o operasyonu yapmak zorunda kalmıştır.

O operasyon(lar) yapılmasaydı; belki bugün çoğumuz ve de o elim günü siyasete alet eden Sayın Cumhurbaşkanı ve de bizler, hayatta olmayacaktı(k). Sayın Cumhurbaşkanı hayatta olsa bile, bugünkü gibi çifter çifter uçaklarla, yüzlerce koruma ordusuyla seyahatler edemeyecek, helikopter pistli, yüzme havuzlu villalarda oturamayacak, bir eli yağda bir eli balda padişah saltanatını sürdüremeyecekti.

Sayın Cumhurbaşkanı (ve de hepimiz) bugün yaşıyor, nefes alıp veriyorsak, bunu Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına borçluyuz.

Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı geldiği o orunu (mevki), oturduğu o makamı ve koltuğu da Ulu Önderimize borçlu.

Sayın Cumhurbaşkanı, bunu hiç unutmamalı.