Önlüğü kuşndım, mıkları doldurdum önlüğün ‘gözüne’. Besmele çekip başladım işe. Ben bir mık çakıncaya kadar patron da uzun bir ağaçla tahtanın diğer ucunu tavana yapışık tutuyor. Bir saat kadar çalışınca patron arada kıs kıs gülüyor. O gülüyor ama ben onun gülüşüne içerliyorum. Ve içimden “Adam yaptığım işi beğenmiyor. Ben acemi olduğumu söyledim; sen de kabul ettin. Peki neden kıs kıs gülüyorsun?” die konuşuyorum. İş biraz daha ilerleyinc adamın gülmesi iyisinden dokundu bana. Ve kahredercesine işi bıraktım, cesaretimi toplayarak:

“Patron neden gülüyorsun?” diye sordum.

“Hiç” dedi “Güldüm işte öylesine.”

Böyle söylemesi beni tatmin etmedi, ısrar ettim.

“Patron neden güldüğünü söylemezsen ben işi bırakıyorum” diye önlüğü çözmeye başladım, “Yaptığım işi beğenmiyorsun herhalde. Gelirken ben sana acemi olduğumu söylemiştim. Sen de kabul ettin. Para da istemiyorum, bırakıyorum işini” dedim.

Adam bu sefer kahkaha ile gülmeye başladı. Sonunda:

“Yok ustam” dedi “Gayet güzel yapıyorsun. İşine değil sana gülüyorum.”

“Ne olmuş bana, neyime gülüyorsun? Allah’ın yarattığı bir kulum işte” d iye çıkıştım.                  

“Bak usta” dedi “Kahveye girdim, dülger sordum. Beşiniz birden ayağa kalktınız. Baktım, içinizde en uzun boylu sensin. Tam aradığım usta dedim. Kısa boylu bir ustaya sen gel deseydim, eve gelince benden iskele isteyecekti. Ee, iskele ağacım da yok görüyorsun. Sen, maşallah iskelesiz bu işi hallediyorsun. İskele gibi adamsın. Onun için gülüyorum. Ben senin yaptığın işten memnunum. Kuşan çözdüğün önlüğü, sen çalışmaya devam et” diye söyleyince, “Oh be rahatladım” diye bu sefer de ben gülmeye başladım.

Bekir Usta’nın sonraki yıllarda da aynı düşünce ile (iskelesiz tavan çakma) işe götürülmeleri çok söylenir.

Bir seferinde de Öğretmen Fazlı Demiral’ın evinde iskelesiz taan çakışına ben rastladım.

Öğretmen Fazlı Demiral da Uzun Bekir Ustayı (iskelesiz tavan çakar) düşüncesiyle götürmüş tavan çakma işine. Yolda gderken de Bekir Usta Öğretmen Fazlı Demiral’a:

“Hocam sen işine beni tercih edişini biliyorum” demiş.

Öğretmen Fazlı Demiral da:

“Bilemezsin” diye cevaplamış.

“Vallaha biliyorum, billaha biliyorum” diye ısrar edince;

“Söyle bakalım, neden seni tercih ettim?”

“Evinde iskele yok. Ee benim boyum da uzun. Bu adam iskele istemeden tavanı çakar, diye düşündün değil mi?”

“Nereden biliyorsun öyle düşündüğümü be; sen müneccim misin?” diy şaşırark söyleyince, Bekir Usta da:

“Ben, sen gibi kaç kişinin tavanını iskelesiz çaktım hocam. Nasıl bilmem senin de öyle düşündüğünü” diye gülüşmüşler. Sonunda

“Gerçekten de o amaçla seni çağırdım” diye basmışlar kahkahaya...

Ee, muhacirin hası Marangoz Dülger Sandıkcı Uzun Bekir Usta unutulur mu?

Çaygeçe’nin, Çaygeçeli Uzun Bekir Ustası unutulur mu?

*Cennetin Mıstık

Cennetin Mıstık, muhacir mahallesinin çiftçilikle uğraşan ve mahalleye ilk yerleşenlerin ikinci kuşağıydı. Nüfusu kalabalıktı. Çift at koşar, çok çalışırdı. Bunca yıllar ‘dili kırılmamış’ “hayır” diyemez, “hıyır” diyenlerdendi. Kendinden küçüklere hep “ola, ola” diye hitap ederdi. Dini bayramlarda köşesine oturur, oturduğu minderin altının bir yanına beş kuruşları; diğer yanına on kuruşları kor, el öpmeye gelen çocukların küçüğüne beş kuruş, büyüğüne on kuruş verirdi.

(SÜRECEK)