Bu yazımı daha önce de yayımladım.

Her devrin, her günün yazısı olduğu için (güncelleştirerek) yine yayımlıyorum.

Asrın en büyük depremlerini yaşadık.

Yerbilimcilerimizin verdikleri bilgilere göre daha da yaşayacağız.

Bundan böyle her belediyeci önce yeşil alanı düşünmek, korumak ve gözetmek durumda.

Önce yeşil alan.

Olabildiğince yeşil alan.

Artık belediyelerimizi çağın ve bilimin ışığında yönetmek durumunda ve zorundayız.

Bu gerçekten hareketle kumsal alanlarımızı da korumak, kollamak ve kumsal alanlar üzerinde yapılaşmaya kesinlikle ve kesinlikle izin vermemek durumundayız.

Bir deprem ülkesi için kumsal alanlar (tabii korunabilirse) çok büyük şans.

Gerçek ve dürüst bir belediyeci bilir ki; kumsal alan üzerinde, cahiliye döneminde kesilen tapular, yok hükmündedir, hiçbir geçerliliği yoktur, olamaz.

Deniz kıyılarını, doğal ve yapay göl kıyılarını, nehir kıyılarını kamunun hüküm ve tasarrufu altına alan Anayasa’nın ilgili hükümleri Belediyelerimiz için büyük bir destektir.

Belediyelerimiz bu anayasal desteği iyi değerlendirmeli, iyi kullanmalıdır.

Gerçek belediyeci, betondan önce, yeşil alanı düşünmek zorunda olan belediyecidir.

Gerçek belediyeci, “Efendim, artan nüfus karşısında betonlaşma kaçınılmazdır…” diyemez.

Derse?

Derse, ortaya günümüzün beton kentleri çıkar.

Tüm beton kentlerin sorumlusu ve müsebbibi, o kenti yönettiğini sanan belediyeler yönetimidir.

Belediyecilik böyle bir şeydir işte.

Makarayı geri saramazsınız.

Heba ettiğiniz zamanı geri alamazsınız.

Betonlaştırdığınız alanı, yeşil alana dönüştüremezsiniz.

Neylerseniz, herkesin gözünün önünde eylersiniz.

Yaptığını gizleyemez, ben yapmadım diyemezsiniz.

Yaptığınızla ya da yap(a)madığınızla, göz önündesiniz.

İşte Eskişehir.

Yılmaz Büyükerşen gelene kadar, kentin içinden geçen Porsuk Nehrinin üzerinde insan dışkıları yüzer, leş gibi kokardı.

Ya şimdi?

Şimdi gondollar dolaşıyor, oltayla balık tutuluyor ve içinde yüzülüyor.

Kimse yadsıyabilir mi?

Kentin tüm su ve kanalizasyon altyapısı değiştirildi, bu olağanüstü dönüşüm sırasında devletten tek kuruş alınmadı.

60 kilometrelik tramvay hattı kuruldu ve bu hat diğer kentlerde yapılan tramvayların üçte biri fiyatına mal edildi.

Ve yine bu hat, Merkezi Belçika'da bulunan Uluslararası Toplu Taşımacılar Birliği tarafından “en iyi hafif raylı sistem ödülü”ne layık görüldü.

* 1936'da Atatürk'ün emriyle şehre getirilen, sonra ihmal edilen Kalabak memba suyunun isale hattı, hükümetten tek kuruş almadan yapıldı, modern fabrika kuruldu, şişelenerek satılıyor.

* Şehir tiyatrosu kuruldu, yedi sahnesi var, izleyici sayısı 1.5 milyon kişiyi aşmış durumda.

Senfoni orkestrası kuruldu, opera, bale, klasik müzik, her hafta mutlaka yerli ya da yabancı konuk sanatçı katılıyor.

* Denizi yok, plajı var. Türkiye'nin ilk ve tek yapay plajı, 350 metre uzunluğunda… Yüzülüyor, deniz kumunda güneşleniliyor. Yelken kursu veriliyor, kano şampiyonası düzenleniyor.

* Milyon metrekareden büyük tematik parklar yapıldı.

Bilim deney merkezi var, akvaryum var, padok var.

Siz hiç bilim kuyruğu gördünüz mü? Bu şehirde var. Planetaryum’a girmek için kapısında kuyruk oluyor.

Eskişehir'in nasıl bir turistik çekim alanı haline geldiğini göstermek için tek örnek vereyim… Masal Şatosu'nu Kapadokya'dan fazla turist geziyor!

* Şehirde iki otel vardı. Şu anda çoğu beş yıldızlı otel sayısı 100'ü aştı.

* Türkiye'nin ilk Balmumu Heykeller Müzesi kuruldu, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi kuruldu, Kent Belleği Müzesi kuruldu, Türkiye'nin ilk Kurtuluş Savaşı Müzesi kuruldu, bu müzeleri yılda 600 binin üzerinde kişi geziyor.

Odunpazarı Modern Müzesi tamamlanmak üzere, Japon mimar Kengo Kuma'nın eseri, dünya çapında ses getirecek.

* Devletten tek kuruş almadan, şehrin kendi parası, kendi iş gücü, kendi makine parkıyla iki büyük baraj yapıldı.

* Kendi bünyesinde açılan kurslarla, her yıl 15 bin kadın ve çocuğa meslek edindiriliyor.

* Bedensel engelli yurttaşlar, kimseden yardım almadan Türkiye'de sadece Eskişehir'de dolaşabiliyor, kimseden yardım almadan Türkiye'de sadece Eskişehir'de sosyal hayata katılabiliyor.

* Zihinsel engelliler ve alzheimer hastaları için bakım merkezleri kuruldu. Otizmli çocuklar için bakım merkezi kuruldu.

* Devletten tek kuruş almadan, katı atık dönüşüm ve enerji tesisi kuruldu, çöpten elektrik üretiliyor, on binlerce konut şehrin çöpünden elde edilen elektrikle aydınlanıyor, ısınıyor.

Bu tesiste kurulan seralarda, bu tesisten elde edilen ısı enerjisiyle, şehrin peyzajında kullanılan çiçek fideleri yetiştiriliyor.

* “Bir avuç tohum, ömür boyu bağımsızlık” felsefesiyle, yerli tohum üretiliyor, bu yerli tohumlarla elde edilen fideler çoğaltılıp, çiftçiye ücretsiz dağıtılıyor.

* “Öldü” denilen Türk ipeği, Eskişehir'de yeniden hayat buldu… Türkiye'nin en büyük dut fidanı üretim tesisi kuruldu, bu yetiştirilen dut fidanları sadece Eskişehir'e değil, Edirne'den Ardahan'a 35 şehirdeki köylülere ücretsiz dağıtılıyor.

* “Her ev, bir atölye” sloganıyla “kadın kooperatifi” kuruldu. Belediye bünyesinde eğitim verilen kadınlar, tıbbi aromatik bitki üretiyor, aksesuar, dekorasyon, oyuncak, seramik alanlarında üretim yapıyor, kooperatif dayanışmasıyla satıp, aile bütçesine katkı sağlıyor.

* Ürün işleme tesisi kuruldu, şehir merkezinde “üretici market” açıldı, baklagillerden doğal yağlara, baharatlardan sabunlara, tüm yöresel ürünler aracısız-komisyonsuz tüketiciye ulaştırılıyor.

* Köyde yaşayan gençlere, yine kooperatif yöntemiyle büyükbaş ve küçükbaş hayvan hibe ediliyor, manda yetiştiriciliği yeniden canlandırılıyor, çiftçiye ücretsiz damızlık manda dağıtılıyor.

* Halk Süt kuruldu. Eskişehir halkı, kooperatif marifetiyle ucuza pastorize süt içiyor.

* Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın insani gelişmişlik kriterleri çerçevesinde, merkez ilçeleri itibariyle, Türkiye'nin en yüksek gelişmeye sahip şehri, Eskişehir.

* Bu şehrin çocukları Beethoven'la Bach'la Mahler'le büyüyor, Yunus Emre'yle Aşık Veysel'le Dede Korkut'la büyüyor, opera seyrediyor, bale seyrediyor, bu şehrin çocukları henüz altı yaşındayken İdil Biret dinliyor, Gülsüm Onay dinliyor, Genco Erkal'la tanışıyor, Bedri Baykam'la tanışıyor, resim, heykel, müzik, bu şehrin çocuklarının doğal hayatının parçası, tarih şuuruyla büyüyorlar, ağaçla büyüyorlar, hayvan sevgisiyle büyüyorlar, zihinlerine duvar örmeden, çocukluklarını gençliklerini yaşayarak, özgürce büyüyorlar.

* Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada bu kadar kısa sürede, böylesine olumlu yönde dönüşen bir başka şehir yok.

* İnsana insan olduğunu anımsatan şehir oldu Eskişehir.

Başınızı nereye çevirseniz, estetik, güzellik.

Başınızı nereye çevirseniz, yemyeşil bir doku

Elinizde fotoğraf makinesiyle dolaşın, ağaçsız tek kare çekemezsiniz.

* Bütün bunlar, vizyoner yurtsever, varlığıyla onur duyduğumuz (Benim de hocam olan) Prof. Dr.Yılmaz Büyükerşen mucizesidir.

* Aklın bilimin kültürün sanatın saygının hoşgörünün vicdanın emeğin bağımsız ruhun neticesidir.

* 21 yıldır AKP zihniyetiyle heba edilen zamanı, heba edilen milyar dolarları düşünün, bir de Eskişehir'i gözünüzün önüne getirin lütfen.

* “Belediyecilik bizim işimiz” diyen zihniyetin, ‘bakın şu şehrimizi şuradan aldık şuraya getirdik’ diye gururla gösterebilecekleri bir kentimiz var mı?