Gündem gergin, sorunlar yoğun, küçük bir tebessüm iyi gelir düşüncesi ile birkaç Bektaşi fıkrası anlatalım istedim:
*
Avcı Sultan Mehmet bir gün ava çıkarken yolda Bektaşi’ye rastlamış; ama, o gün şansı yaver gitmemiş, hiçbir şey vuramayınca öfkelenmiş; akşama döndüğünde burnundan soluyarak:
-Uğursuzluk Bektaşi’de, demiş, yakalayıp kellesini vurun...
Bektaşi’yi yakalayıp huzura çıkarmışlar, icabına bakacaklar...
Bektaşi, Sultan Mehmet’e demiş ki:
-Padişahım, sen beni gördüğün için bir keklik bile vuramadın, ben seni gördüğüm için kellem gidiyor; söyle bakalım uğursuzluk hangimizde?.. Sende mi, bende mi?..
Padişah gülüp Bektaşi’yi bağışlamış...(*)
*
Çeşitli tarikatlardan müritler konuşuyorlarmış:
Mevlevi:
-Bizim şeyhimiz Mevlana güneş gibidir...
Nakşi:
-Bizimki nur gibidir...
Rufai:
-Bizimki yıldız gibidir...
Kadiri:
-Bizimki ay gibidir...
Bektaşi susuyormuş, merak etmişler:
-Ya sizinki Erenler?..
Baba Erenler bakmış ki olmayacak...
-Vallahi, demiş, bizimki de bulut gibidir...(**)
*
Adama sormuşlar;
-Kaç gün oruç tuttun?
-Hastalığım nedeniyle ancak bir gün oruç tutabildim, demiş.
Aynı soru orada bulunan Bektaşi’ye sorulunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş;
-Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş!
*
Bektaşi kafayı çekmiş. Ayakları birbirine dolana dolana, sağa sola, yalpalayarak giden Bektaşi’yi gören komşusu, dayanamayıp laf atmış;
-Hey baba erenler, bu halle sırat köprüsünü zor geçersin.
Bektaşi hiç istifini bozmadan komşusuna yanıt vermiş.
-Geçsem ne olacak? Sanki karşı tarafta mor sümbüllü bağlarım mı var.
(*),(**) İlhan Selçuk köşe yazısından alınmıştır.