Hazırlıklı geldi Başbakan!
Eksiğini gediğini de zamanla tamamladı.
Yumuşak karnını zaman içersinde güçlendirdi.
Bilinçli bilinçsiz, kültürlü kültürsüz, okumuş cahil tüm kitleler için özel söylemler geliştirdi. Danışmanlarını özel kişiler(!) arasından, özel(!) olarak seçti, özel(!) olarak yetiştirdi.
Kendi medyasını, medyanın özel(!) kişileri arasından seçip, özel(!) olarak kurdu.
Hitlerin sağ kolu, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük propaganda dehası sayılan Dr Goebbels kuramlarını iyi değerlendirip, iyi kullandı, iyi kullandırdı.
Yaşanan bunca yolsuzluğa, yaşanan bunca hırsızlığa rağmen onun için hâlâ ayakta.
Yaşanan bunca ahlaksızlıklara rağmen ekibini(!), o nedenle (hâlâ) yanında tutmayı başarıyor.
* * *
Televizyon tartışma programlarında; o malum danışmanlarını(!), o malum ekibini(!), o malum medyatörlerini(!) izlerken, inanın onlar adına üzülüyor, onlar adına utanıyorum.
Öyle kılıklara giriyor, öyle şeyler söylüyorlar ki, onlar adına ben yerin dibine giriyorum.
Yalakalığın da, biat etmenin de bir raconu, bir sınırı vardır.
Ama bu adamlar hiçbir konuda sınır tanımıyor.
Bunca yolsuzluğun, bunca yalanın, bunca çirkefin içersine batmış bir partiyi; insan; anası, babası, çocukları, yavuklusu olsa savunmaz, savunamaz.
Utanır, yüzü kızarır.
Ama bunlar utanmıyor.
Kararıyor, morarıyor, sinirleniyor ama (her şeye rağmen) savunuyor.
Öyle şeyler söylüyor, öyle savunmalar yapıyorlar ki; ekran karşında saç baş yolduruyorlar.
Görmedikleri şeyleri, görmüş gibi anlatıyorlar.
Duymadıkları şeyleri, duymuş gibi anlatıyorlar.
Yaşamadıkları şeyleri, yaşamış gibi anlatıyorlar.
Böyle bir şey olabilir mi?
Ama oluyor.
Oluyor, çünkü biat ettikleri kişi de böyle anlatıyor.
Oluyor, çünkü biat ettikleri kişi onlara böyle emrediyor.
* * *
İşte yaşanan son olay
“Gezi eylemlerinde, bebeğimle birlikte, İstanbul Kabataş İskelesi’nde; üzerleri çıplak, deri eldivenli, başları siyah bandajlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım. Beni darp ettiler, durmadan tekmelediler, sonra da üzerime işediler. Bayılmışım. Ayıldığımda, üzerim idrar kokuyordu…” fantastik(!) senaryosuyla, Başbakanın ve medyatörlerinin dilinden düşmeyen Zehra Develioğlu’na ilişkin , o tarihte, o saatlerde, gayet sağlıklı bir biçimde, aslanlar gibi yürürken ki görüntüleri ortaya çıkınca; Başbakanın medyatörleri(!) apıştı kaldı, şimdi tek tek özür diliyorlar.
Oysa bu medyacılardan Balçiçek Pamir, o günlerde; “Bir grup tarafından darp edilen, tacize uğrayan, cesur bir kadın tanıdım. Kollarındaki, ayaklarındaki morlukları gördüm…” diyordu.
Şimdi, “Aldatıldım…” diyor; “Bu ayıp bana değil, Zehra Hanıma aittir” diyor.
… …
Bir başka itiraf da İsmet Berkan’dan geliyor. O günler de; “Görüntüleri izledim, durum çok vahim…” diyen bu Efendi; şimdi “Kusurumu itiraf ediyorum, bu kadar emin konuşmamalıydım…” diyor.
… …
Elif Çakır adlı Hatun da; o günlerde, “Şöyle darp ettiler, böyle vurdular, şöyle bir iğrençlik yaptılar…” diyordu.
Şimdi, “Ben sadece o genç anneyi dinledim, ne anlattıysa onları yazdım…” diyor.
… …
Ancak bu üç yazardan hiçbiri, “Sizler bu röportajları yayımlamadan, bu yorumları yapmadan önce, bu hanımın, psikolojik sorunlarının olduğu da dillendiriliyordu; bu iddiayı niye araştırmadınız?” sorusuna yanıt vermiyor, veremiyorlar.
* * *
O zaman niye olayı görmüş, yaşamış, araştırmış gibi konuştunuz?
O zaman niye bu toplumu geren, bölen, parçalayan, galeyana getiren yazılar yazdınız?
Yanıt yok.
Yanıtı ben söyleyeyim; Efendileri öyle istedi…
* * *
Bunlar Başbakanın medyatörlerinin yazan çizen kesimi.
Bu medyatörlerin bir de görsel kışkırtıcıları var.
Rasim Ozan Kütahyalı denen zat da bunlardan biri.
Bu zat da; olayı bizzat görmüş, yaşamış gibi; “Bu görüntüler yayımlansa, Müslümanlar, çılgına döner, çatışmalar çıkar. AKP’nin oyları % 65’e fırlar…” diyordu o tarihlerde ve de bulduğu her fırsatta…
Bir de Abdülkadir Selvi denen bir zat var.
Bu zat da; “Görüntülerde, bebek arabasını parçalıyorlar. Genç anneyi tekmeliyorlar. Tayyip’i asacağız, diye bağırıyorlardı…” demiş idi.
… …
Şimdilik bu medyatörlerden ses yok.
Bunlar ne diyecek şimdi?
Hiçbir şey.
Kararacaklar, moraracaklar, sinirlenecekler ancak aynı tavırlarını sürdürmeye devam edecekler.
* * *
Ne diyor, düşmanları tarafından bile dünyanın gelmiş geçmiş en büyük propaganda dehası olarak kabul edilen Dr.Goebbels; “Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa, etkisi de o kadar büyük ve kalıcı olacaktır.”
* * *
Ne diyor bizim Medyatörlerin Efendisi;
“Benim türbanlı bacıma saldırdılar, üstünü başını yırttılar, üzerine işediler...”
“Camiye ayakkabılarıyla girdiler…”
“Camide içki içtiler…”
“Camide öpüşüp, koklaştılar…”
Not; Bu yazıyı gazetelerime göndereceğim saatlerde öğrendim ki; argo dilli Başbakan, 80-100 kişi tarafından saldırıya(!) uğrayan bacısının(!) raporunu gösterip; “Bu raporu nerenize sokacaksınız!?” demiş.
Oysa doktorlar; bu raporun 5 gün sonra alındığını; bu raporda görünen en büyük çürüğün 1,5 cm boyutunda olduğunu; bırakın 80-100 kişiyi, 3-5 kişinin tekmesinin bile bundan çok daha büyük yaralar ve çürükler oluşturması gerektiğini; çürük ve berelerdeki tıbbi renk değişimi seyrinin; bu çürük ve berelerin, saldırıya uğradığı iddia edilen tarihten sonraki bir tarihte oluştuğunun kanıtı olduğunu…” söylüyorlar.
Yani?
Yani, Adli Tıp Raporu, Başbakanı da Başbakanın bacısını(!) da yalanlıyor.