Sınır tanımaz siyasal ihtiraslarımız, sağlıklı düşünme yetimizi engelliyor.
Elimizi ve dilimizi kontrol edemiyor; ateşle oynuyoruz.
Sorunların köküne, kökenine inmeden; o günlerin, o anların koşullarını bilmeden, ya da göz önünde bulundurmadan; araştırıp, soruşturmadan sallıyoruz.
Aklımıza her geleni söylemeyi, sıkıştıkça ucu açık söylemlerde bulunmayı, siyaset yapmak sanıyoruz. .
Özellikle günümüz siyasetçileri bunu çok sık yapıyorlar.
Örneğin, son günlerin modası olan Dersim kavalını; biri bırakıyor, diğeri çalıyor. Sayın Başbakan da bunlardan biri.
Merak ediyorum; Sayın Başbakan, Dersim Olayları hakkında ne biliyor ya da bu olayların ne kadarını biliyor?
Ülkenin birlik ve dirliğine, en fazla özen göstermesi gereken bir konumda olan Sayın Başbakan, bu olayı sürekli kaşıyarak, ne yapmaya çalışıyor; çözebilmiş değilim.
* * *
Daha önce de yazdım, yine yazıyorum; ne diyor Sayın Başbakan?
“CHP, Dersim’de katliam yaptı… Munzur Çayı’ndan oluk oluk kan aktı...”
Böylesine hassas bir konuyu, (hele de) bu üslupta dillendirmek bir devlet adamına yakışıyor mu?
Sayın Başbakanın, baştan aşağı cehalet ve sorumsuzluk kokan bu söylemi, ilk değil…
Sayın Başbakan, “Benim misyonum, bu toplumu bölüp, parçalamak…” dercesine, bu tür söylemlerini, yineledikçe yineliyor.
Sayın Başbakan söyleyince, Bölücü Kürtçüler geri durur mu?
Onlar da yalan yanlış ne söylenirse; o yalanı, onla, yüzle çarpıp dillendiriyorlar.
* * *
Bu konuda en son, Ahmet Türk aldı sazı eline; aynı türküyü (Siirt’te) o çaldı, söyledi.
Dersim’den kapıyı açtı, “Mısır’dan, Tunus’tan, Libya’dan daha yüksek sesle özgürlük isteyeceğiz…” dedi.
Sen ne anlarsan anla artık… Nereye çekersen çek…
* * *
Bunlar tehlikeli söylemler.
Bunları bu saatten sonra böyle yüzeysel söylemlerle gündeme taşımak, yangına körükle gitmektir..
Bu ülke, öyle üç kupona kurulmadı…
Bu ülkenin kurucuları, açlığa, yokluğa, yoksulluğa karşın; dış düşmanların yanında, mantar gibi patlayan onlarca ayaklanmayı da bastıra bastıra bu ülkeyi inşa etti.
Bu tür hassas konuları gündeme getireceksen; o zaman adam gibi, doğru dürüst getireceksin. Ortaya bir kılçık atıp, kenara çekilmeyeceksin…
Hep söylerim, Uğur Mumcu derdi ki; “Hain’in dini, cinsi milliyeti olmaz. Kürt’ün de haini vardır, Türk’ün de…”
Günümüzde olduğu gibi o günlerde de bolca vardı bu hainlerden.
Yokluk, yoksulluk, açlık bir yandan, dış ve iç düşmanlar bir yandan…
Şimdi eleştirmek, kuru sıkı sallamak kolay.
Yoksul Cumhuriyet, onlarca ayaklanmayı bastıra bastıra geldi bu günlere.
Dersim Ayaklanması, bu ayaklanmalardan sadece bir tanesi ve zurnanın son deliği…
Bizim bilebildiğimiz tam, 25 isyan.
Ayaklanmanın biri bitiyor, diğeri başlıyor.
Hiç düşündünüz mü niye bunca isyan, niye bunca ayaklanma?
??!!...
Feodalitenin son kalıntıları olan şeyhlik, şıhlık, ağalık, aşiretçilik düzenleri yıkılmak; o yörelere okul, yol, su, sağlık hizmetleri götürülmek istendiği için…
Yani?
Yani aşiret ağalarının, şeyhlerin, şıhların, cemaatlerin nasırlarına basıldığı için…
Niye bu çatışmalar?
Devlet, devletliğinin gereğini yerine getirmek istediği için.
* * *
- Efendim tamam da…
- Eeee?
- Devlet, devletliğini yapsın da..
- Eeee?
- Kimsenin canını yakmasın.
- Nasıl olacak o?
- ??!!!
Yanıt yok.
* * *
Bugün heykeli dikilen Seyit Rıza ve onun şürekası (Yusufanlı, Kureyşanlı, Abbasuşağı, Bahtiyar, Haydaranlı aşiretleri) Celal Bayar’ın Başbakanı olduğu o günün hükümetine ültimatom gönderiyor.
Bakın o ültimatomla, Celal Bayar Hükümeti’den neler istiyor.
1.Jandarma, derhal Dersim’den çekilsin. (Bunun açılımı, “biz aşiret düzenimizi devam ettirelim” dir)
2.Yeni köprüler, yeni yollar yapılmasın. (Bunun açılımı, “yöreye eğitim ve sağlık hizmeti gelmesin ki, biz Kürt Aşiretleri olarak, marabalarımızı daha iyi sömürelim…” dir.)
3.Yeni idari yapı oluşturulmasın; ağalık, şeyhlik, şıhlık gibi aşiret düzenine, aşiret törelerine dokunulmasın.
4.Silahlara el konulmasın.(Bunun açılımı, “biz soygun, talan ve sömürü düzenimize devam edelim” dir.)
5.Vergiler, hükümetle aşiretler arasında paylaşılsın.
* * *
İstekler bunlar.
Hadi şimdi siz, Başbakan Celal Bayar’ın yerine kendinizi koyun, gereğini siz yapın bakalım…
- Efendim ben, yeni devlet düzeni içersinde böyle bir şeyin olmayacağını uzun uzun ve sakin sakin anlatırdım.
- Anlatılmadığını mı sanıyorsunuz?
- Efendim ben, olayı zamana yayar…
- Yayılmadığını mı sanıyorsunuz?
- Efendim ben… !!!!!...
- Evet?
- ……
Yanıt yok… Olması da mümkün değil zaten…
Peki ne var?
Yüzlerce, binlerce içi boş söz ve aslı astarı olmayan dedikodu.
Kime yarar sağlıyor bu söylemler?
Bölücülere…
* * *
Yıl 2011… O elim olayların üzerinden tam 74 yıl geçmiş.
Kim ya da kimler dillendiriyor bu elim olayları (hâlâ)?…
Atalarından dolayı gerçek anlamda yüreği yananlar. (Her şeye rağmen bu kişileri anlayışla karşılıyorum)
Başka?
Bölücüler.(Bunları da anlıyorum.)
Başka?
Başbakan R.Tayyip Erdoğan (İşte bunu anlamıyorum ve bu kanıma çok dokunuyor.)
Not: 5 Nisan 2011 tarihinde kaleme alınan ve yayımlanan bu yazı, görülen lüzum üzerine tekrar yayımlanmıştır.