ADAK ADAMAK VE YERİNE GETİRMEK
İSLAMİ’DİR, AMA SADECE NİYET YETER

Fil hakkında genel malumat elbette ki ansiklopedilerde vardır. Maksadımız fille ilgili bilgi vermek değil, filin tabiatı ve işlevi, insanlarla olan ilişkisi neticesindeki zamanı anlatmaktır. Hayatül hayavan, hayvanların yaşantıları adlı eserde file ait kısa bilgi vardır. Mesela ilginçtir, fil 5 yaşına gelince çiftleşebilir ve yavrusunu suda doğururmuş. Yüksekten yere düşen yavru ölebilirmiş. 5, hatta 10 tonluk filler varmış. Dürüst ve ahlaklı olurlarmış. Sahibine itaatkarlıkları ile tanınırlar. Ağır olduklarından ayakları yere batarak yürürler ve çok his sahibi, cüsseleri büyük, sesleri çocuk sesi gibidir. 5 tonluk bir fili 5 yaşındaki çocuk yönetebilir. Koku alma hassaları çok fazla imiş. Yavrusuna birisi elini değse, kaç gün sonra onun kokusunu bilirmiş. 100 seneden fazla yaşarmış. Rüyada file binmek, mal-mülk sahibi olmaya delalettir diye anlatılır. Fil gibi ömrü uzun olurmuş diye yorumlanır. (Hayatül hayavan sh. 226)
Mevlana hazretleri, Mesnevi’sinin şerhinin 9. cildinde fil yavrusu yiyenlerin hikayesini beyitleri ile şöyle anlatıyor:
Mevlana cami mefatihül üns adlı eserinde Ebu Abdullah El Fasi adındaki bir veli bir deniz seyahati sırasında gemiye binmişti. Yolda fırtına koptu. Gemidekiler Allah’a sığınmaktan başka çare bulamayıp içten dualara başladılar. Bu felaketten kurtulurlarsa bunun bedeli olarak adaklar adadılar, vaatler ettiler (Adak yapmak ve adağını yerine getirmek İslamidir. Hele yapılan adak sebebiyle zuhur eden niyet sonucu adağını yerine getirmek vaciptir. Yani gereklidir. Buna rağmen İslam’da “şu işim şöyle olursa şunu yapacağım” demek pek itibar edilen bir iş değildir. Çünkü Allah’ı sınamak gibi bir anlam taşır. Oysa ki Allah’a dua etmeli, niyetinin olmasını istemeli. Niyeti olunca da şükür anlamında düşündüğünü yapmalıdır ki bu daha anlamlı ve samimi olur. Yok yere kendini sorumluluk altına almak, borca girmek uygun değildir. Ama adak yapılabilir. Sonucunda da vaat edilen ne ise onu yerine getirmek zorunludur. Bu konuda ilmühal kitaplarında geniş bilgi vardır.)
Fırtınaya tutulan gemi yolcularının içinde Allah’ın veli kulu olan Abdullah El Fasi de vardır. O da gemideki herkes gibi bu felaketten kurtuluruz ve bir ıssız adaya çıkarız da ve o adada fil yavrusundan başka bir yiyecek olmasa bile ölüm pahasına fil eti yememeye yemin etti. Yani adak yaptı. Nihayet fırtına durdu. Ama gemi kırılıp döküldü ve dağıldı. İçindekiler birer kalas, ağaç parçasına tutunup sahile, ıssız bir adaya çıktılar. Son derece aç-susuz bitap idiler. Yiyecek ve içecek aradılar. Bulamadılar. Bir fil yavrusu gördüler. Zor durumda idiler. Onu kesip yemek istediler. Fil eti yememek üzere adak yapan Ebu Abdullah onlara sabredelim Allah bir kapı açar. Fil yavrusunu yemeyin. Çünkü fil yavrusunun anası hepimizi mahveder dedi ve de dinlemediler. Fil yavrusunu tutup kestiler. Yorgun, bitkin, üzgün olduklarından uyku bastırdı. Gece vakti derin uykuya daldılar. Gece yarısı yedikleri fil yavrusunun anası, ana fil geldi. Ebu Abdullah onu seyrediyordu. Doğru Ebu Abdullah’a geldi ve onun ağzını kokladı. Geçti, öte teker teker bütün uyuyanların ağızlarını kokladı ve fil yavrusunu yiyenlerin hepsini parçaladı. Sonra Ebu Abdullah’ı aldı sırtına uzak bir yolculuktan sonra bir topluluğa getirdi. Ebu Abdullah hadiseyi o topluluğa anlattı. Onlar Ebu Abdullah’ı doyurdular. Fillerin intikamının feci olacağını anlattılar. Bir filin hile ve tuzak kurulmazsa 160 kişiyi yok edebileceğini, intikamını mutlaka alacağını, çok uzak mesafelerden yavrularının kokularını alabildiklerini, yavrusunun felaketini kokusu ile alıp ava geldiğini ve sizinkilerden intikamını aldığını ifade ettiler.
SÜRECEK