KENDİNİ HİÇ KİMSEDEN ÜSTÜN GÖRME,
BEDELİNİ MAHŞERE KALMADAN ÖDERSİN

R.SAV. efendimizin hasta sahabiyi ziyareti ile gelişen olayları dramatize ettik ve ahiret nimetlerinin sonsuzluğu yanında özellikle kafirler için cehennemin korkunçluğunu ve buna rağmen müminlere cehennemin bir düşmanlığının olmadığını, herkesin ettiğini bu dünyada değilse öbür dünyada mutlaka göreceğini ifade ettik. Dualarımızda da daima hakkımızda hayırlı olanı istemenin gereğini vurguladık. Bundan 50 sene önce gördüğüm ve dinlediğim bir alimin hatırasını arzederek bu konuyu tatlıya bağlayalım.
1961 yılında ilk göreve (imam hatiplik) geçtiğim Kargı Hacıhamza Beldesinde, eskiden beri her Ramazan oraya Trabzon’dan gelen alim, hafız, zahit bir kişi olan ismini unuttuğum hoca efendiden dinledim (Kolunun birisi yok). Ben hala bu yaşımda böyle bir alim görmedim. Günde bir hatim ediyor. 20 senedir Kuran’ı elime almadım. Ezbere okuyor. 10 sene Arapça tefsir hadis okumuş. Gazi beydavi tefsirini, ayetleri açıklayan, Arapça ibareleri ile beraber ezberlemiş. Buhari Şerif, Tecridi Sarih 10 bin küsur veya 15 bin tekrarsız hadislerin hepsi ezberinde. Trabzon’un dağlarında ağaç keserken kolu kırılmış (ve kesmişler) tek kollu hoca diye maruf. Hadisleri ayet gibi takılmadan okuyor. Hacıhamza’ya her sene Ramazanlarda gelirmiş. Hoca efendinin o ilmine hayranlığımı düşünerek bu ilmi nasıl elde ettin dedim. (O zaman 65-70 yaşlarında idi. (1961)
Bak, sana hayatımı hikaye edeyim. İyi dinle ve aleme anlat ta ibret olsun, dedi. Söze başladı.
Bizim köyümüz dağdır, ormandır. Evlerimizin her biri bir yerdedir. Bizim memlekette Kur’an bilmeyen yoktur. Ben hafızlığımı bitirdim. Kuvvetlendirdim. Çevrede benim kadar kuvvetli bir hafız yok. Bir gün köyümüze büyük bir alim ve hafız yaşlı bir hoca efendi geldi. Kur’an’ı hem okuyor, hem de manasını veriyordu. Kur’an’ın bir yerinde takıldı. Söyledim, alamadı, tekrar söyledim yine alamadı. Gel oğlum hafız, sen oku dedi. Ben geçtim. Söyle hocam Kur’an’ın neresinden okuyayım. Söyle istediğin yeri okuyum dedim. Oğlum Kur’an’ın başından –Fatiha’dan- Elham’dan başla dedi. Euzü besmeleyi çektim. Elhamın yarısını okudum. İlerisini okuyamadım. Hoca, oğlum, zorlama ileriye geç te oku dedi. Kur’an sanki zihnimden silindi. 6600 küsur ayet sanki yok oldu. O anda öylesine mahcup oldum, ezildim, yere geçtim, koskoca alim kişiyi küçük düşürdüğümün cezasını çekiyorum dedim ve o anda aklıma şu dua geldi; “Yarabbi, hapishane gibi bir yer ver bana da dini ilimleri aslına vakıf öğreneyim” diye yürekten dua ettim. Aradan çok zaman geçmedi. Köyden ayrı dağ tarlasına ormanın yakınında iki katlı direk üzerinde bir ev yaptırıyoruz. İki katlı evi direk üzerine yaptık. Alt katın duvarını örüyorum. Üst katta kimse yok. Karşıdan birisi göründü. Elinde bir bavul var. Bizim eve doğru geliyor. Alt kata yanıma elindeki bavulu atıp kaçtı gitti. Ben de bu bavulun içinde ne var acaba diye açtığımda, içinde o zaman yasak olan çay, tütün vs. gibi kaçak mallar var. tam onlara bakarken jandarmalar takipte imiş. Beni yakaladılar. Hiçbir şey fayda etmedi ve bavulun içindeki kaçak ve uyuşturucu maddeler ki sadece çay ile tütünü bildim, gerisinin ne olduğunu bilemediğim halde kaçakçılık suçunun cezası çok ağır. 15 sene ağır hapis cezası verdiler. Hapishaneye girdik. Cumhuriyetten sonra İstiklal mahkemelerinde yargılanmış çok değerli ilim adamları ile tanıştım. On seneden fazla o alim hocalardan Arap-Fars dillerini, tefsir, hadis, fıkıh gibi İslami ilimleri, su içer gibi kolaylıkla anlatabilecek derecede öğrendim ve şunu anladım: Bir; hayatta hiç kimseyi mahcup edecek, küçük düşürecek bir hareketin cezası anında veriliyor. İki; Cenab-ı Hakk’ın hacet kapılarının açık olduğu ana rast gelen dua ve beddualar anında sakız gibi yapışıyor. Ben bunu yaşadım. Adamı cehennemde görsen bile ona sen cehennemdesin deme. Kendini hiç kimseden yukarı görme. Bedelini mahşere kalmadan en ağır bir şekilde ödersin, dedi. Netice şudur ki, yaptığımız dualarda daima hayırlısını istemeliyiz. Hakkımızda ne hayırlı ise olsun demeliyiz.
Mevlana hazretlerinin çok çarpıcı tespitleri var. Mesela; bir çuval altın bulsan bir yokuşa tırmansan bu yokuşu çıkar, altın senin olacak deseler, yokuşta düşsen belin kırılsa, altınlar dağılsa. Orada kurtlara yem olsan. Şimdi bu altınlar senin için hayırlı oldu mu? Ama hayırlı olsun, az olsun. Dünya kadar balın olsa şeker hastası ne kadar yiyebilir. Irmak akar Türk bakar demiş bir Alman mühendis. Yani faydasız mal neye yarar vesselam...
SÜRECEK