Hz. Urve R.A. anlatıyor; R.SAV. Mekke’nin fethi için Mekke’nin üzerine yürüdüğü günlerdeydi. Mekke fethedilip Allah’ın kanunları uygulanmaya başlanmıştı. Bu sırada Beni Mahzun kabilesinden bir kadın (çetebaşı, eşkıya) hırsızlık yaptı. Fatıma adındaki bu kadın cürmü meşhut (suçüstü) yapıldı. Bu zalim eşkıyabaşı kadın bu kabilenin ileri gelenlerindendi. Şöhretli idiler. Her seferinde bir yolunu bulup adaletten kurtuluyordu. Bu defa karşısında kıldan ince, kılıçtan keskin İslam adaletine yakalanmıştı. Dava R.SAV.in huzuruna geldi. R.SAV. hırsızlığı meslek edinmiş bu eşkıya kadına Marde Suresi 37-38-39. ayetlerine göre: “Hırsızlık eden erkek ve kadınların yaptıklarına karşılık bir ceza ve ibret olmak üzere ellerini kesin. Muhakkak ki Allah izzet ve hikmet sahibidir. Eğer bu kimseler bu günahlarından tevbe ederlerse, durumlarını düzeltirlerse Allah onları esirger ve bağışlar” ayetlerin hükmüne göre bu kadının elinin kesilmesine hükmedildi. (Bu ayeti kerimelerden her hırsızlık yapanın hemen elinin kesilmesi gerekmez. Bunun birçok şartları vardır.)
Aslı nedir? Hiçbir zarureti yokken, hırsızlığı adet edinmiş, kapalı bir yerden çalan, çaldığını iade etmeyen ve kötülüğe devam eden, tevbe etmeyen ve belli bir miktarı aşan hırsızlıklara uygulanır. Yoksa her hırsızlık yapanın eli kesilmez. En az bir mecidiye, 1 pezot altın, 12 gram gümüş, 1/4 dinar, 1 dinar 3.2 gram altın. Hatta 8 dirhem bu hesaba göre en az on gram en çoğu 25.5 gram altından az çalınmışsa bunlara el kesme cezası verilmez.
Şimdi burada adaletle ilgili bir olayı anlatırken, İslami bir hükmü de açıklamış olduk. Bazıları peşin bir hükümle İslam’ı acımasızlıkla itham etmek gibi bir hataya düşmektedirler. Hırsızlığı, yolsuzluğu, usulsüzlüğü yaşantı haline getirenlere karşı en etkin tedbir budur. Bugün iletişim vasıtalarından öğreniyoruz, adam onlarca defa hırsızlık, soygun, vurgundan hapse giriyor. Çıkıyor, yine yapıyor. Yani bu işi sanat edinmiş. Hiçbir kural tanımıyor. Peki bunu kim durduracak. Yüzlerce can yakıyor. Can yakanın canı yanar. Bu durumları önlemenin iki yolu vardır. Birisi eğitim, birisi cezadır. Tashihi ahlak caizdir. Eşkıya zamanla halini düzeltir evliya olabilir. Tebdili ahlak ta mümkündür. Yani 50 sene evliya yaşar, ama Allah korusun eşkıya olabilir insan. Onun için ulu Allah, Kur’an’da büyük günahlardan olan katillik, zina, faiz, ana-baba hakkı vs. gibi suçları işleyenlere verilecek cezaları (maddi ve manevi) anlatırken hemen arkasından (femen tabe) Eğer pişman olurlarsa Allah onları affeder, bağışlar diyor. Recim-zinanın cezası. Gıtal-katillik- kısas, bunların hemen arkasında tevbe zikredilmiştir ve hafifletici sebepler uygulanmıştır.
Beni Mahzun kabilesinden hırsızlık yapan Fatıma adındaki hanıma el kesme cezası verilince, bu kabile bütün yolları denediler mani olmak için, ama ceza kaldırılmadı. R.SAV. böyle durumlarda meselelerinizi resmiyete intikal etmeden halledin veya sulh olun iş hakime kalırsa hüküm ne ise o esastır. Hiçbir aracı fayda vermez.
Bakınız; “Bu Fatıma kadının yerinde kızım Fatıma da olsa elini kesirim” buyurmuştur. Adalet yerine getirildi. R.SAV. Hz. Ayşe’ye, “Bu kadının tedavisi yapılacak. Bir sıkıntıya düşerse bu yüzden, devletçe bütün ihtiyaçları karşılanacaktır” buyurdular. Sonra Müslümanları mescide topladı ve şu tarihi hitabeyi okudu: “Ey nas şunu iyi bilin ki, hak teala sizden önceki ümmetleri aralarındaki gerekli olan toplumsal adalete riayet etmedikleri için onlar aralarındaki nüfuzlu, hatırlı, güçlü birisi hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet vs. gibi bir suç işlerse onlara göz yumar, bir yolunu bulup onları kurtarırlardı. Fakat, zayıf, zavallı, gariban, kimsesiz, çaresiz birisi aynı suçu işlerse o acımasızca cezasını tatbik ederdi. Muhammed’in (SAV) nefsi kudretini kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, hırsızlık yapan beni mahzun kabilesinden olan Fatıma’nın yerinde kızım Fatıma’m da olsaydı, onun da elini keserdim” buyurdular.
SÜRECEK