Dönelim Medineli ihtiyar, güçsüz ve itibarını kaybeden, mezarlığa gece gidip son bir saz meclisi kurup, “Ey Ulu Allah’ım, beni kulların dinlemiyor ve bana rızık vermiyor. Son kapı sensin” deyip mezarlıkta Rezzak’ü Aleme iltica ve dua için diyor ki,
“Göft omrü mühletem dadi besi
Lutufha kerdi hudaya ba-hasi”
İlahi bana uzun bir ömür ve bir o kadar da mühlet verdin. Ben ki sana layık olamadım. Çünkü ben çör-çöp kabı değeri olmayan biriyim. Yetmiş yıldır günah denizinde yüzdüm. Bu fani alemde yuvarlandım durdum. Bir güne bir gün bu asinin rızkını kesiyim demedin. Hatta verdin de verdin. Ama ben bunun farkında olup kıymetini bilemedim.
Bugün kazanamadığın için sana misafirim. Senin mihvanın yani senin kulun olduğum için ömrümü hasrederek heder ettiğim sanatım ile sana saz çalacağım, diyerek sazını alıp Medine kabristanı ki, muhtemelen Baki Mezarlığına gitti ve dedi ki, “Ey Ulu Mevla, çalacağım sazın ücretini de senden isteyeceğim. Sen öyle bir ulu sarrafsın ki, kalb olanları da lütfu kereminden kabul edersin. Senin kapın asla kapanmaz. Kapına gelen asla boş dönmez” dedi.
Çengi uzun uzun çaldı ağladı, çaldı ağladı... Öyle bir an geldi ki, uyku bastı ve yere yığıldı. Uykuya daldı. Fakat öylesine yürekten ağlıyordu ki, yüreğinden akan kanlar, gözünden yaş olarak dökülüyordu. Tam bir teslimiyet. Bir tane ümidin bittiği andı. Allah’a itimadın kaya gibi muhkem olduğu andı. O an çengi için Mevlana hazretlerinin beyitini şârihler şöyle açıklıyor: “uyku yarı ölümdür. İnsan ölmediği halde ruh bedenden çıkar gezer, seyahat eder. Bir yılda kişinin dolaşamayacağı yerleri anında (en kısa zamanda) dolaşır. İnsanın ruhu ve bedeni en rahatladığı zaman uykuda geçen zamandır. Zaten ayette de ‘Vecealna nevmebüm sübata’ sizi dinlendirmek için uykunuzu size nimet olarak verdi’ buyuruluyor. Subat: Bedene istirahat vermesidir.
İşte Piri Çengi (ihtiyar çalgıcı) da herkesten ümidini kesmiş, yalnız Allah’a bağlanmış ve hakikatı bulmuş. İştahla sazını çalarken rüya alemine dalmış. Öyle bir aleme dalmış ki, “Kender incü ger bi mandendi mera” (farisi beyit) Ne olurdu benu şurada alıkoysalar ve hiç uyanmasam” diyordu. Öyle ki, çetin kıştan doğan güllük gülistanlık, göz alıcı yeşillik beni mestetti. Çünkü bu alemde elsiz ayaksız yürünür. Dilsiz dudaksız söylenir. Yemeden çiğnemeden tadılır ve duyulur ve bu alem Allahü Alem (Allah bilir ki) meleküt alemi meleklerin yaşadığı alem olsa gerek diyordu.
Bu rüya tamamen manevi olan rüyadır. İnşallah daha önce ifade edildiği gibi gerçek rüya ile ilgili bir makale kaleme alınabilir. Şu kadarını ifade edeyim ki, rüya alemi –alemi misaldir yani; cesetle ruh arasında suretle mana arasında olan bir olaydır. İnsanın ruhu bazen öyle olur ki, melaike alemine ulaşır. Oranın acayip ve garaip olanlarını görür. Bu öyle bir alemdir ki, orada görmek için göze, yemek için ağza, işitmek için kulağa hacet kalmaz. Cevap vermek için dile ihtiyaç olmaz. İşte uykuya dalan çengi, bu alemi rüyasında seyrediyor ve imreniyor. Keşke uykudan uyanmasam, diyor. Zaten böyle ulvi rüyalar görenler, uyanınca bu olayları anlatacak kelime bulamaz. Çünkü gördüklerinin isimlerini bilmez. Dünyadakilere benzetmeler ile anlatırlar. Yaşlı çalgıcı rüya aleminde bu şaşaayı görünce, Hz. Eyyüp A.S.mi hatırladı. Hz. Eyyüp “Yarab, bana ağır zarar temas etti ama sen erhamurrahiminsin, dilersen hepsini iade edersin ve nitekim (Sad suresi ayet 41, 42, 43) “Allah Hz. Eyyub’e öyle nimetler ihsan etti ki, dil tarif edemez” Çünkü malı, evladı, koyunlar, sığırları, ekinleri, hepsi sel felaketi ile yok olmuştu. Bedeni ağır hastalığa yakalanmış (13 sene) (tarihsel bilgi) sağından soluna dönemeyecek kadar ızdıraplı hastalandı. Herkes, ailesi dahil, onu terkettiler. Ama Allah cc. onu terketmedi. Hz. Eyyüb’e fazlasını –sıhhati dahil- ihsan etti.
Piri çengi, yaşlı çalgıcı, yüce Allah’ın Hz. Eyyüb’e olan ihsanını biliyor. Hz. Eyyüb’ün sabrı Allah’ın nimetini iade etmesine sebep olduğunu anlıyor. Kendisine de Ulu Allah’ın bütün günahkarlığına rağmen aynı ikramın kendine de verileceğine olan inancı tamdı.
SÜRECEK