Mevlana Hazretleri, Mesnevi’sinde hayırlı ve hayırsız nimet, mal için bir örnek veriyor: Adamın birisi malın hayırlısı mı olur, gelsin de hayırsız olsun (haşa) dermiş. Bir gece rüyasında engin dağların arasında bir derede bir küp altın bulduğunu görür. Fakat bu altını dereden tepeye çıkarmak imkansız. Ceplerini doldurup gidiyim demez, hırsa kapılır ve küpün altınını bir çuvala doldurur. Sırtına alır ve yokuşa tırmanır. Yokuşun yarısından ileriye bir adım atacak gücü kalmaz. Çuvalın yarısını boşaltmaya da, altınlara da kıyamaz. İçmeye kıyamadığı suyun içinde boğulan adam gibi. Ayağı kayıp düşünce beli kırılır, altına pisler.Altınlar dökülür ve saçılır. Eyvaaah, diye bağırır. Uyanır, bakar ki yatakta. O sırada adamın hanımı da onun bağırmasına uyanmış. Hanımı sorar. “Beyim, nedir o çığlık. Seni kim korkuttu” der.
Adam, “hanımım, ben bu gece bir rüya gördüm. Yarısı hayal, yarısı gerçek” der. “Ben bu gece derenin dibinde bir küp altın buldum. E-e (nerede şimdi) dur bi anlatayım. Yokuşda yüklendiğim altınları devirdim. Tepeye çıkaramadım. Buraya kadar hayal.” Hanımı, “hakikat olan ne söyle çabuk” der. “Altınlar saçılıp savrulunca ben de düşünce, pislemişim. Şu yataktan gelen koku da o. İşte hakikat olan da bu.”
Hanımına “Allah ne verirse versin, rüyada bile olsa hayırlısını versin. Hayırsızın kime ne faydası var. Üstelik zaman var”, diyor ve her ellerini semaya açışında ulu Allah’a “Yarabbi ne verirsen hayırlısını ver” diye dua etmeyi kendine borç biliyor.
Şimdi, Karun’un hali meyanda. Binlerce örnek yaşanmış, yok olmuş. Saltanatlar kayıtlarda iken batıla saplanmanın ahmaklığı neden. Deniz tatlı su olup senin olsa, içeceğin bir kase su değil mi. önemli olan zengin olmak, makam-mevki sahibi olmak değil. Onları insanlar için kullanabilmek. Amel defterini hayırla doldurabilmek olmalıdır.
Şimdi, Hz. Musa ile Firavun’un serüveni... Hz. Musa’nın İsrail oğullarını Mısır’dan çıkarıp Filistin’e, Kudüs’e getirmek üzere ulu Allah’tan aldığı emirle, Kızıldeniz’den geçerken, mucize-i ilahi, 12 kanal açılıyor Hz. Musa ve yüzbinlerce İsrailli çoluk-çocuk hayvanat vs. geçiyorlar. Bütün çalışanlarını, kölelerini kaybeden Firavun, ordusu ile Hz. Musa’nın peşine düşüyor. Kızıldeniz’de açılan kanallardan geçerek Hz. Musa’ya ve İsraillilere ulaşmak isterken Kızıldeniz birleşiyor. Firavun ve ordusu Kızıldeniz’de boğuluyorlar. Hz. Musa, Mısır’ın TİH sahrasında İsrailoğullarını 40 sene eğliyor, sonra onları Filistin’e ulaştırıyor. Tih sahrasında (çölde) su yok, yiyecek yok, sıkıntı çok. Burada da Hz. Allah kayalardan su çıkararak gökten maideler (sofralar, bıldırcın eti, kudret helvası gibi) indirerek İsraillileri besliyor. Orada da bu nankör millet Hz. Musa’ya isyan ediyorlar. Biz bıldırcın etinden, helvadan usandık. Bize soğan, sarımsak, bakla versin Allah diye ayaklanıyorlar. Olaylar böyle gelişiyor. Binlercesi çölde telef oluyorlar. Sonra İsrail’e, Filistin’e yerleşiyorlar. Ömürleri çölde ve sürgünlerde esaretle, soykırımlarla geçiyor ama yine de uslanmıyorlar. Hz. Musa’ya indirilen Tevrat’ı değiştiriyorlar. Ahirete ait hükümleri çıkarıyorlar. Dünyanın tamamı İsraillilere hizmet için yaratılmış köleler, kendileri efendi. Bu hususta hiçbir sınır tanımadan güç elde etmek ve bu gücü İsrail adına kullanmak istiyorlar.
SÜRECEK