Bir açılım/saçılım masalı tutturuldu; ülke yangın yerine döndü.
Şaşırdım mı ya da şaşırıyor muyuz?
Hayır!
Çükü perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Şu ülkenin geldiği/getirildiği duruma bakın.
Bindirdiler insanları bir alamete, götürüyorlar kıyamete.
Hadi şimdi toparlayın bakalım, toparlayabilirseniz.
* * *
Her şeyi, yalan dolan, sıkıştığınız zaman da inkar politikaları üzerine kurdunuz..
“Şöyle büyüdük, böyle serpildik. Bizim iznimiz olmadan, Ortadoğu’da yaprak kıpırdamaz… Osmanlı’yı yeniden diriltiyoruz… Cart, curt…” deyip, durdunuz.
Laz’ın dediği gibi, “Ne oldi şimdi?”…
Ülke yangın yerine döndü, komşularımızın tümüyle kanlı bıçaklı olduk.
Size danışan, sizi adam yerine koyan var mı?
Yok!
Niye?
Basiretsiz iç ve dış politikalarınız yüzünden.
Ucuz politikalarla, ucuz kahramanlıklarla mahvettiniz bütün coğrafyayı.
* * *
Merkezi Fransa'nın başkenti Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporları, Türkiye’yi, üye 34 ülke arasında, “yaşanması en zor” ülkeler arasında gösteriliyor.
Bu örgütün raporlarına göre, eğitim alanında sonuncuyuz.
İşsizlik sıralamasında otuz ikinci; sağlık sıralamasında otuz birinci; güvenlik sıralamasında otuzuncu; çevre kirliliği konusunda otuz birinci, sağlıksız barınma sıralamasında otuz ikinci; hizmet sektörlerine erişim sıralamasında otuz üçüncüyüz…
Her konuda nal topluyoruz yani.
Böyle bir durumda dahi tek ayak üzerinde kırk yalan söylüyorsunuz.
Hatalarınızı kabul edin ve susun hiç değilse.
Onu da yapmıyor; bu konularda sizi defalarca uyaran kişi ve kurumlara saldırıyor, onları suçluyorsunuz.
Yüzsüzce yalan söyleyemeye, inkâr etmeye, sağa sola çamur atmaya devam ediyorsunuz.
* * *
Şu son beş gün içerisinde, ülkenin 27 il, 68 ilçesinde olup bitene bakın.
Kendilerine, babalarının kim olduğunu bilmelerini sağlayan, ülkenin kurucusu Atatürk’ün heykelleri yakılıp, yıkıyorlar. Büstleriyle futbol oynuyorlar.
Türk Bayrakları yakılıyor.
Kolluk güçleri, (aldıkları talimat gereği) bu olayları sadece ve sadece izlemekle yetiniyor.
Neymiş efendim; barış süreci sekteye uğrarmış.
Barışı mı kaldı bu işin?
… …
Ama aynı kolluk güçleri, İstanbul’da, İzmir’de ve Samsun’da; bu olayları protesto için ellerinde Türk Bayraklarıyla yürüyenlere terörist muamelesi yapıp, ellerinden bayrakları alıyor, onlara saldırıyor.
Dün yaptıklarını ve söylediklerini bugün inkâr eden Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı ağzıyla konuşup, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını suçluyor.
Böyle bir şey olabilir mi?
Şu geldiğimiz, getirildiğimiz duruma bakar mısınız?
Okullar, karakollar, sosyal hizmet binaları yakılıyor.
Banka şubeleri, bankamatikler tahrip edilip, yağmalanıyor.
Parti binalarının, iş yerlerinin camı çerçevesi indiriliyor.
Dükkânlar ateşe verilip, yağmalanıyor.
Yollar, caddeler kapatılıp, araçlar yakılıyor.
Bölge halkını hastanelere taşıyacak ambulanslar, sağlık hizmeti vermek için orada bulunan Kızılay araçları yakılıyor.
Sonuç?
35 ölü, binlerce yaralı…
Milyarlarca liralık ekonomik kayıp.
… …
Gel de isyan etme.
Gel de zıvanadan çıkma.
Gel de sövüp sayma.
Artık sözün bittiği yerdeyiz.
Ama bunu hâlâ algılayamayan AKP’liler var.
Böyle bir şey olması zinhar mümkün değil ama (ola ki) AKP’li olsaydım eğer; bunca olan bitenden sonra ağzımı açmaz, hiçbir konuda fikir beyan etmez, insan içine çıkmaz, inzivaya çekilirdim.
Ben/biz çekilirdik de bunlar çekilir, bunlar susarlar mı?
İhtimal bile vermiyorum buna ama yazıyoruz işte.
Zeytinyağı politikası izlemek genlerine var çünkü.