Yukarıdaki başlık, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e ait
bir cümle. Siz buna, Şimon Peres’in görüşü ya da düşüncesi de diyebilirsiniz.
Şimon Peres'i tanıyorsunuz.
Hani Başbakan Erdoğan'ın "Van minut" dediği kişi.
87 yaşında olup, halen görevinin başında olan bu zat, bir
dergiye verdiği röportajda bakın neler söylemiş:
"Yaşımın 87 olması benim için kesinlikle bir sorun
değil.
Hiç kimseyi yaşıyla yargılayamazsınız.
Yaşlı insanlar genç davranabilir, genç insanlar da eski
kafalı olabilir.
Bence bir kişiyi, kimliğindeki doğum tarihine bakarak
değerlendiremezsiniz.
Önemli olan insanın vizyonu ve enerjisidir. İnsanları ancak
bunlarla değerlendirebilirsiniz."
* * *
Yazanı bilinmeyen bu yazı, örüşümağı (internet) kanalıyla
bana ulaştı.
Bu yazıyı kaleme alan kişi diyor ki;
“…Şimon Peres’le ilgili bu röportaj beni çok etkiledi.
Geçmişte 80-90 yaşındaki kişilerin neler yaptığını
araştırdım.
PİCASSO, 90’ında nefis eserler vermiş.
GOETHE, Dr. Faustus’u 80’inden sonra kaleme almış.
VERDİ, Otello adlı eserini 73 yaşında, Faust adlı eserini 80
yaşında bitirmiş.
MİKELANJELO, 80’li yaşlarında bile hâlâ devam etmiş yaratmaya.
İngiliz düşünürü Thomas HOBBES, 90’ını geçtikten sonra bile
yazmayı sürdürmüş
Yani?
Yani o yaşlarda, vücutları da dinçmiş, akılları da…
Peki vücudu ve aklı dik ve dinç tutmanın sırları ne?
Şunlar…
1. Hayattan kopmamak
2. Öğrenmeyi sürdürmek.
3. Her yaşta hedefli olmak.
Peki, bunlar nasıl olacak?
Onu da araştırdım; ABD'li ünlü komedyen George Corlin'in bu
konuda çok ilginç önerilerini buldum.
Corlin diyor ki;
1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Nedir onlar? Yaş,
kilo ve boy…
2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız ve negatif
insanlara asla yaklaşmayın.
3. Öğrenmeyi sürdürün. Örneğin, elişleri yapın, kendinizi
bahçenize olmadı balkonunuza verin. Bilgisayarla haşır neşir olun. Beyniniz
atıl kalmasın. Atıl kafa iblisin tezgâhıdır. İblisin adı da, “alzheimer”
dir.
4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün.
6. Elbet gözyaşlarınız da olacaktır. Katlanın, yas tutun…
Başka yaşantılara, başka boyutlara geçin.
7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek,
kuş, balık, müzik, bitkiler v.s, v.s... Eviniz sığınağınız olsun, tadını
çıkarın…
8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin.
Bozuksa, düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız, yardım isteyin.
9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin,
ülkenizi ve yabancı ülkeleri dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna
kapılmayın.
10. Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Onu
ya da onları sevdiğinizi her fırsatta hissettirin.
11. Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil,
soluk kesen anlarla ölçülür…”
* * *
Evet… Yazarını bilemediğimiz yazı, bu…
Sizi bilmem ama ben etkilendim bu yazıdan.
Hem de bayağı bi etkilendim.
Eee ne de olsa yaş 65…
Yolun ikinci yarısını devirmeye beş yıl kaldı.
Dile kolay.
Şimdi geriye dönüp bakıyorum da her şey dün gibi.
Öğrencilik yıllarım, delikanlılık çağlarım, askerliğim,
evliliğim, meslek yaşamım, çocuklarımın dünyaya gelişi… hepsi ve de her şey dün
gibi…
Göz açıp kapayana kadar geldi geçti yıllar…
Yukarıdaki metnin yazarı doğru söylemiş; bundan böyle, kalan
ömrümüze daha bi sıkı sarılmalıyız…
Sarılmak için de; bu George Corlin denen zatın önerilerini,
bir an önce hayata geçirmeliyiz.
Buraya kadar tamam…
Tamam da; sorun, bu işin nasıl olacağında…
Nereden bulacağız, çocukluk yıllarımızın kimyasalsız,
hormonsuz gıdalarını?
Nerden bulacağız, çocukluğumuzun o saf ve dürüst
insanlarını, o candan ve içten komşularını?
Nereden bulacağız, o bayram tadındaki yılları?...
Ülke bu hale getirilmişken, insanlarımız bu halde iken,
nasıl basacağız kahkahayı?
En önemlisi de nereden bulacağız o neşeli ve de her daim şen
şakrak olan arkadaşları?
Sizin çevrenizde var mı böyle birileri?
Benim çevremdekilerin hepsi benim gibi de, onun için sordum.