“Cumhuriyet’in ilk darbesi” diye başlık atmıştı 27 Mayıs 2011 günlü Cumhuriyet Gazetesi. Ardından “60 darbesi ya da 60 ihtilali” demişti 27 Mayıs için.

Yani ordunun yönetime ilk kez el koyduğu gündü 27 Mayıs 1960.

Bu konuda geçmiş yazılarımdan da alıntılarla 27 Mayıs’ı hatırlamak, hatırlatmak ve de getirisi ne olmuştur, götürüsü ne olmuştur bir görelim dedim.

Çünkü kiminin “devrim”, kiminin “darbe” demesiyle; kiminin “devrimci bir tokat”, kiminin “demokrasi tarihinde kara bir leke” demesiyle anılır 27 Mayıs. Bugün 62’inci yıldönümüdür.

Peki, ne hatırlatır nasıl hatırlarız 27 Mayıs’ı?

***

Öncelikle, Cumhuriyet için önemli kazanımlarıyla hatırlarız 27 Mayıs’ı.

Demokrasiyi inşa edecek ve de bugün özellikle aranır olan bir anayasa ile…

Sendikaların ve derneklerin önünün açılması ile...

Kararları hoşuna giderse övülen, gitmezse sövülen, ama yine de yargının ve hukukun tek güven kurumu olan AYM ile hatırlarız.

1961 Anayasası ile özerkliğe kavuşan, ama süreç içinde iktidarların borazanına dönüşen TRT ile...

Kuruluştaki amacı “ekonomik ve sosyal kalkınmayı hızlandırmak” olan, ama Batıya entegrasyonu sağlamaya yönelik bir kuruma dönüşen DPT ile…

Bugün yargıyı tartışılır hale getirmiş olan HSYK’nun, ya da yeni adıyla HSK’nun öncesi olan ve o dönemde yargıya büyük saygınlık kazandıran “Yüksek Hâkimler Kurulu” ile hatırlarız.

Ve de amacı “Milli güvenlik ile ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunun sağlanmasında gerekli temel görüşleri, tavsiye etmek” olan MGK ile…

Yani devleti yeniden dizayn eden kurumları ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.

***

Daha da önemlisi:

Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ile…

Demokratik özgürlüklerin kontrollü de olsa önünün açılması ile…

Ve basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ile…

Yani demokratik, laik ve sosyal değerlerle donatılmış, ama 12 Mart muhtırasıyla tırpanlanmış, 12 Eylül darbesiyle lağvedilmiş, ama bugün aranır olan…

de Demirel’in “bu anayasa bize bol geliyor” dediği… Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” dediği 61 anayasası ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.

Ve üniversite özerkliği ile…

TürkiyeVe grev ve toplu sözleşme hakkı ile…

Ve gösteri ve yürüyüş hakkı ile…

Ve de genelde düşünce ve örgütlenme özgürlüğü ile beslenerek yükselen bir demokrasi rüzgârı ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.

***

Ama acı olaylarla da hatırlarız 27 Mayıs’ı.

O günden bu güne toplumun içine asla sinmeyen, o günden bu güne toplumsal vicdanda asla kabul görmeyen 3 idam ile… Yani Başbakan Adnan Menderes’in, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idamı ile…

Ve bu idamlarla; telafisi mümkün olmayan, kin ve nefret dolu bir yarılmanın da önünün açılması ile hatırlarız 27 Mayıs’ı.

Evet, o günün koşullarında:

27 Mayıs, toplumun bir kesiminde büyük bir sevinç yaratmıştır.

Elbette 27 Mayıs, diğer bir kesimde büyük bir acı yaratmıştır.

Ve sonuçta çok çarpıcı olarak görülmüştür ki:

O gün ülkenin kurucu değerlerini ayağa kaldırmış olsa da…

O gün bir demokrasi rüzgârı estirmiş olsa da…

Yönü, çizgisi, amacı ne olursa olsun hiçbir darbe, hiçbir müdahale, gerçek bir demokrasinin yerleşmesine, toplumsal bir barışın sağlanmasına hizmet eder olmamış, olamamıştır.

Nitekim 62 yıldır yaşanan süreç, böyle bir olguyu çok çarpıcı olarak görünür kılmıştır.