2010 yılı, beğenelim ya da beğenmeyelim az da olsa tabuların yıkıldığı, bir takım açılımlarla, anayasal değişikliklerle, yargıda, orduda yeni düzenlemelerle, Ergenekon dosyalarıyla, CHP’de yönetim değişiklikleriyle ve benzeri birçok olaylarla dolu geçti.

Biz de 2011 yılından beklentilerimizi şöyle bir sıralayalım dedik:

-Artık geri dönüşü olmayan ve ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununun bir ölçüde çözümlendiği,

-Öncelikle de bölünme korkusunun yok edildiği, aidiyet duygusu her geçen gün daha da azalan Kürt kökenli yurttaşlarımızın yeniden kazanılmaya çalışıldığı,

-Alevi sorununun çözüldüğü, kendini ötekileştirilmiş gibi gören Alevi toplumunun İslâmi anlayışının genel bir kabul gördüğü,

-Laik kesimin endişelerinin giderildiği, Alevi ve laik kesimin en hassas konusu olan "din eğitiminin" isteğe bağlı seçmeli olduğu,

-YÖK'ün ve Cumhurbaşkanı'nın Rektör atama yetkisinin kaldırıldığı, Üniversitenin kendi Rektörünü kendi seçtiği,

-Üniversite öğrencilerinin sorunlarını kolaylıkla iletebildiği, cop ve biber gazıyla karşılanmadığı, tepkilerini ancak yumurtayla ifade etmek zorunda kalmadığı,

-Birer yüksek lise gibi açılmış olan üniversitelerin yeterli donatıma kavuşturulduğu, üniversitelerimizin birer güvenlik kışlası değil birer bilim yuvası olduğunun hatırlandığı,

-12 Eylül işkence hanelerinin tıpkı "Ulucanlar Cezaevi" gibi birer müzeye dönüştürüldüğü,

-Farklı inanç gruplarının birbirine karşı provoke edilmediği, daha barışçıl ilişkiler içinde olduğu,

-İşsizliğin asgari düzeye indirildiği, çalışanların insanca yaşayabileceği bir ücret alabildiği, üniversite mezunlarının diplomalı işsizlikten kurtarıldığı,

-Hem büyük bir sorun, hem de iktidar ve muhalefetin siyaseten beslenme kaynağı olan "türban" sorununun çözüldüğü,

-Ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarının yabancı tekellerin elinden kurtarılmaya çalışıldığı,

-Okyanus ötesindeki dostluklardan önce komşularıyla dost olan, "üç tarafı denizle çevrili, dört tarafı düşmanla çevrili” paranoyasından kurtulunduğu,

-AB normlarının ve yaşam standartlarının hiç olmaz ise bir ölçüde, ülkemize ve ülkemiz insanlarına uyarlandığı,

-İktidar ve muhalefetin konuşmalarında, şiddeti körükleyen dilin terk edildiği, barışçıl bir dilin kullanılmaya başlandığı,

-Maraş, Çorum, Sivas olaylarıyla yüzleşildiği, acıların giderildiği, toplumsal bir barış dilinin kullanıldığı,

-Kadınlarımıza şiddet görmeyen bir ortamın sağlandığı, her türlü yasal güvencenin alındığı,

-Ülke gelirlerinin adil paylaşıldığı, bu paylaşımda çalışanların ve sendikaların vereceği hak mücadelesinde devlet şiddetinin kullanılmadığı,

-2011 seçimlerinde gerginliğin tırmandırılmadığı, yeterli siyasi temsil hakkı için seçim barajının düşürüldüğü,

-Bunların büyük ölçüde gerçekleşebilmesi için, yeni sivil bir anayasanın yapılmasında geniş bir uzlaşının sağlandığı,

Sonuçta halkıyla barışık bir Türkiye, halkına karşı işlenen suçlarla yüzleşilmiş bir Türkiye istersek, çok mu şey istemiş oluruz? Bilemiyorum...