Evet, ne idi 12 Eylül 1980 darbesi?

Cumhuriyetin rotasının değiştirildiği…

Anayasal düzenin tarumar edildiği…

Ülkenin açık ve kapalı bir cezaevine çevrildiği…

Yaratılan acıların 41 yıldır unutulmadığı, unutulamadığı…

Zindanlarda kaybedilenlerin, işkencelerde yok edilenlerin 41 yıldır bulunamadığı…

Yani Cumhuriyet tarihinin yaşadığı en büyük kırılma idi 12 Eylül.

* * *

Ve de:

177 maddelik darbe Anayasası’nın 115 maddesinin değiştirilmesine rağmen tahribatları daha da büyüyen…

Etnik ve inanç kimlikleri üzerinde sosyal ve siyasal ayrışmaları tahrik eden…

Ekonomiyi İMF ve Dünya Bankası’na teslim eden...

İşçi sınıfı ve tüm emek dünyası üzerinde, sermaye gruplarının vurucu bir gücüne dönüşen…

Bugün büyük ölçüde yaşanan özelleştirmelerin önünü açan bir darbe idi 12 Eylül.

* * *

Ve de özellikle:

Kemalizm’in iğdiş edildiği…

Cumhuriyet hedeflerinin yolundan saptırıldığı…

Laik düzenin ve laikliğin tartışılır yapıldığı…

Ucube bir kuruluş olan YÖK’le üniversitelerin ve tüm akademik dünyanın üzerinde büyük bir tahribatın yapıldığı…

Özellikle sosyal muhalefetin büyük bir şiddetle susturulduğu…

Ve de tüm demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, askıya alarak, hatta yok ederek susturulmuş bir toplum yaratmayı hedeflemiş bir darbe idi 12 Eylül.

* * *

Peki, ne idi asıl hedef?

12 Eylül 1980’in asıl hedefi, Türkiye’nin Batı’ya entegrasyonunu sağlamaktı.

Bunun için Amerika’dan “Bizim çocuklar başardı” sesi yükselmişti.

Çünkü 12 Eylül 1980 darbesi yalnız bir darbe değil, ülkeyi yeniden dizayn eden siyasal, sosyal ve ekonomik bir proje idi.

Ordusu NATO emrinde, ekonomisi küresel finans kurumlarının denetiminde, siyaseti ABD’nin elinde bir Türkiye projesi idi.

Ve de bu projenin ordu aracılığı ile hayata geçirilmesi idi. “24 Ocak kararları” gibi…

Bunun için, arkadaki küresel güçler ve yerli işbirlikçileri darbe istemişti.

Bunun için sosyal uyanışın, toplumsal muhalefetin bastırılması istenmişti.

Ve de bunun için Maraş katliamıyla, Çorum katliamıyla darbeye giden yolun kilometre taşları döşenmişti.

* * *

Ama darbeyi başka isteyenler de vardı.

Şimdi anlıyoruz ki darbeyi o gün ülkeyi yönetenler de istemişti. Ülkenin içinden çıkılamaz sıkıntıları, ordunun sırtına yıkılmak istenmişti.

Sokaklarda kan akarken, darbenin ayak sesleri duyulurken bir cumhurbaşkanı seçilememişti. Öyle ki, 11 Eylül günü 115’inci turda da seçilememiş, 12 Eylül günü yapılacak 116’ncı tura da ömürleri yetmemişti. Çünkü saat 04’de düdük çalmış, iş bitmişti.

Büyük alkışlarla karşılayan ve övgüler dizen iş dünyası da istemişti.

O günün büyük gazeteleri de istemişti.

Bakmayın siz, şimdi darbe karşıtıymış gibi gözükmelerine. O gün Kenan Paşa'ya olmadık övgüler dizilmiş, çiçeklerle kutlanmıştı.

Nitekim o gün basın dünyasının amiral gemisi olan ve basının % 90'ını temsil eden üç büyük gazetede; yani Hürriyet, Milliyet ve Tercüman’da 12 Eylül darbesi için:

“Kenan Evren'in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak sözlerdir” denilmişti.

“Atatürk'ün demokrasiye inanan evlatları haykırıyor” gibi…

Ve de “Gerçek Demokratların Kükremesi” gibi manşetler atılmıştı.

* * *

Diğer bir yönüyle de:

Ağır bir ifade olacak ama 12 Eylül sürecinde yaşananlarla, siyasette ve toplumdaki bir ikiyüzlülük de görünür olmuştu.

Yarınki yazıda…