Çaresiz kadın öykülerinden bir yenisi daha…

Soğuktan bir an önce kurtulup, evime dönmek için adımlarımı sıklaştırdığım bir akşamdı.
Önünden geçmekte olduğum, sık uğradığım kitapevindekilerle kapıdan başlayan selamlaşma, içeri girmemle, tatlı bir akşam söyleşisine dönüştü. Sitemle karışık,
-Nerelerdesin neden uğramıyorsun dediler.
Kendimce nedenlerimi anlatırken, İçerden demledikleri sıcak çay, taze kokusuyla beraber geldi. Çalışanların içinde yaşça büyük olanı, köşe yazdığım gazeteyi eline alıp,
-Yine duygusal bir yazı yazmışsın, Fatma Hanım, dedi gülümseyerek. Ben de,
-Hepimizin duyguya, sevgiye her şeyden fazla gereksinimi var dedim.
Bu arada kitapevinde işi olanlar, akşam soğuğunda işlerini bitirip, ayrılıyorlardı. Çaylar yenilendi. Çayımı yudumlarken, kapıdan içeri giren, kara gözlü bir kadının, yaşına inat, yüzündeki derin çizgiler dikkatimi çekti. Kadın, elindeki dosyayla bulunduğum masanın diğer tarafında isteğini anlatıyordu. Baktım, gülümsedim…Kadın da bana gülümsedi. Bir iki sözcükle bakıştık karşılıklı. Ben de çayımı bitirmiş, vedalaşmak üzereydim, kadın da benimle beraber kapıya yöneldi.
-Abla beraber çıkalım dedi. Biraz şaşırarak,
-Olur, haydi dedim.
Soğukta karşı caddeye geçtik.
-Bir yerde oturalım abla deyince, biraz daha şaşırdım. Tanışmıyorduk, hava soğuk, akşam karanlığı da iyice çökmüştü. Yine de çok düşünmeden en yakın cafeye attık kendimizi. Siparişlerimizi verip, yüzüne baktım ne anlatacak acaba diye düşünerek… O kadar çok öykü dinlemiştim ki şimdiye kadar beni artık ne şaşırtabilir ki diye düşünürken, bir taraftan da hissediyordum bu derin çizgilerin oluşumunda kara gölgeler vardı. Yaşamı; “çocuk gelin” olmakla zaten kötü başlamıştı. Uzun yıllarını işlediği suçtan, cezaevlerinde özgürlüğünden yoksun geçirmişti. İçeri girerken, küçük olan bebeği de belli bir yaşa kadar içerde büyümüştü. Daha sonra çocuğu kurumda yetişmiş, okumuştu. Kadın, anlatmaya devam ediyordu. Soru sormaya korkuyordum. Yaşadıklarının ne kadarını anlatmak isterse, o kadarını anlatsın istiyordum.
-“Suç ölende mi, öldürende mi abla?” derken gözleri yaşardı… Şaşkın baktım yüzüne.
-“Ölene insan olarak üzülüyorum, ama beni çok zorladı” derken, aslında çok şeyi anlatıyordu… Bende, artık bu sözcüğü açma, cesareti kalmamıştı. Afla erken dışarı çıkmıştı. Şimdi dışarısı gerçekten özgür bir dünya mıydı O’nun için?.. Ben artık hiç kimseyi görmüyor, duymuyordum… Karanlık bir dehlizin içindeydim. O ise, sigara üstüne sigara yakıyordu. O dertlerini anlattıkça, gece zifir karanlığa dönüşüyordu. Bu arada sık, sık,
-Seni de üzdüm abla diyordu.
Bense, “henüz 40’ lı yaşlarda olan bu kadının yaşamına bu kadar kötü olay nasıl sığdı diye” düşünüyorum. Şimdi bir işi varmış, yalnız yaşıyormuş. Akıl sağlığı yerinde mi diye bakıyorum yüzüne umutsuz… Teselli için bir –iki sözcüğe kendimi zorluyorum. Bu karanlıkta yolumu bulmam zor. Artık beni hiç bir öykü şaşırtamaz derken, her defasında birisi çıkıp, öyle bir yaşanmışlık anlatıyor ki, beni savuruyordu. Yine öyle bir an yaşıyordum.
Bana bunları anlatan kadın, beni tanımadan yaşadıklarını paylaşmıştı. Neydi, O’nu bana bunları anlatmaya zorlayan… Ne kadar bunalmıştı ki, hiç tanımadığı bir kadına, yaşamının en olumsuz olaylarını anlatıyordu… Kimseyle konuşamamak O’nu bu noktaya getirmiş olmalıydı… Ben de kendimi bir iki sözcükle anlatma, gereği duydum. Gözleri doldu. Elimi eski hırkasının üzerinden gezdirip sırtını okşadım, sarıldım ona.
-Yanındayım, aşacaksın bunları dedim.
Konuşamıyorduk artık, bakıştık tekrar. Bazı anlar vardır; farklı bir gücümüzün olmasını isteriz. Birilerinin yaralarını sağaltacak bir güç isteriz. İşte ben öyle bir an yaşıyordum. Kafamı kaldırıp, etrafa baktığımda, kimsenin anladığını düşünmediğim, kulakları tırmalayan yabancı bir müzik vardı tepemizde. Masalarda insanların elinde, bir teknoloji aleti…İletişimsiz, sadece beraber oturan, karartılar gördüm… Kadının bana kısa sürede anlattıkları yaşamının sadece kısa sürede anlatılacak kadarıydı. Belli ki, yaşadıkları çok daha derindi.
Kalktık. O caddenin ilk arasından evine doğru yola koyulmadan tekrar kucaklaştık. Ben de mantomun yakasını kaldırıp, eve geldiğimi, kapıya gelince anladım. Kapıyı açtığımda, evimin sıcağı yüzümü okşadı. O akşam, kara gözlü kadını düşünmeden edemedim. Yine bir yaşanmışlığın, anlatılanı kadarının peşinde hüzne bulanmıştım. Bana verdiği telefonu kayıt yapıp, aradığımda, -Nasılsın dedim?
-İyiyim abla, aha örgü örüyorum, ne yapayım, sabah işe kalkacağım, birazdan yatacağım dedi.
Bense, binlerce insanın çaresizliğini, topluma uyum sorununu yüreğimde hissederek yaşadım geceyi. Aklımda ince bir sızı gibi kalan, sayısız öyküye bir yenisi daha eklendi.