İktidar, “Gezi” sürecini de, “ayakkabı kutusu” sürecini de iyi yönetemedi.
İlkinde, “marjinal gruplar kamu malına zarar veriyor” argümanına sığındı ve polisin elindeki gaz stoklarını tüketti, halkının üzerine bolca su sıktı. Gencecik insanlar öldü, sakat kaldı… Demokratik protesto hakkını kullanmak isterken hapislere düşenler oldu.
Bizim safdillerden bu gerekçelere inananlar çok oldu, ama Batı inanmadı. Tersine, çağdaş değerlere karşı anlayışsızlığın, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı hoşgörüsüzlüğün, radikal dinci diktatörlük eğilim ve heveslerinin altını kalın biçimde çizdi.
Bu kötü not ise, hırçınlığın dozunu bir kat daha artırıyor.
“Vaaayyy!..Bana ha!...”
Dış politikadaki akıl almaz yanlışların sebebi de bu olmalı: Kızgınlık!
Hata yaptıkça başkalarına kız, kızdıkça hata yap!
İflah olmaz bir kısırdöngü bu.
*
17 Aralık’ta birileri düğmeye mi bastı?
Olabilir.
Ama namus erbabı, öncelikle ortaya dökülen milyarlarca dolarlık yolsuzluk-rüşvet-kara para aklama iddialarının, politik müdahale olmadan, hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde açığa çıkarılmasını bekliyor.
Sonra, paralel devlet mi var, çete mi, her ne halse, üzerine gidip temizleyin.
Komploları deşifre edin.
Bu da sizin göreviniz.
Kaldı ki, ortada “demokratik devlet” yapılanmasına uymayan bir takım çarpıklıklar varsa, bunlar da kendi eseriniz.
Öfke nöbetleriniz “kendim ettim kendim buldum” kahırlanmasına dayanıyorsa, kusura bakmayın ama o da sizin sorununuz.
Komplo teorilerinin hiçbiri, “yargıya müdahale” algısını değiştirmeye yeterli olmuyor.
İnsanlar “ayakkabı kutusu” ile sokaklara çıkıyorsa, niye kızıyorsunuz?
“Hırsız var” diyeni niye gözaltına alıyorsunuz?
Adli soruşturma dosyasındaki vahim iddialar da, kargaları güldüren komik savunmalar da orta yerde durmuyor mu?
Biraz gerçekçi olun lütfen.
*
Cemaat dışındaki sivil toplum kuruluşları bir araya gelip “Milli İrade Platformu” oluşturuyor.
Güzel de, demokrasi yalnızca “sandık”tan mı ibarettir?
Hukukun, sivil toplum reflekslerinin, muhalefet hakkının, basın ve düşünce özgürlüğünün, insan haklarının, doğaya sahip çıkma bilincinin demokrasi kavramı içinde hiç mi yeri yoktur?
Hitler’in de sandıktan geldiğini insanlık tarihi unutabilir mi?
Elbette bu kuruluşların “platform” oluşturmaları demokratik haklarıdır, saygı duyulur.
Ama, yolsuzlukları protesto edenler de aynı şekilde demokratik haklarını kullanmaktadırlar. Onlara da saygı duymak gerekir.
Kaygı verici olan, meydan meydan gezip kefen giymiş insanlarca karşılanmak ve yurtiçi-yurtdışı komplolardan dem vurarak, bir şekilde “bana sahip çıkın” mesajı vermektir. Taraftarları sahaya inmeye çağırmaktır.
Terör örgütü ile ilişkilerde “barış dili”, muhaliflere karşı “savaş çığlığı”!…
Yapmayın lütfen, kıymayın bu ülkenin huzuruna, barışına, insanların kardeşliğine!..
*
İktidar partisinin hızla doğal sınırlarına, Milli Görüş’ten gelen tabanına doğru çekildiğinin farkında mısınız?
Milliyetçiler, ılımlı ve sağduyulu muhafazakarlar, liberal demokratlar, seslerini çıkarmıyorlar belki, ama “Ne oluyoruz?” sorusunu en azından kendi aralarında soruyorlar.
Platform fotoğrafı da bunu gösteriyor.
“Akıl tutulması” desek Ak Partili dostlar alınacaklar, ama başka bir izahı da yok bu hatalar zincirinin…
Ne yazık ki gerçek; keskin sirke küpüne zarar vermeye başladı.
Şapkanızı önünüze koyup düşünün lütfen!..
*
Yeni bir yıla giriyoruz.
Kendi payıma ben çok kaygılıyım.
Milli ekonominin çok büyük kayıplara uğradığı doğdu da, iddia edildiği gibi Gezi olaylarından ya da 17 Aralık’ta ortaya çıkan adli soruşturmadan değil, verilen ölçüsüz ve anti-demokratik tepkilerden…
Süreçlerin doğru yönetilememesinden.
Tıpkı, Suriye ve Mısır politikaları gibi…
Uygar ve demokrat insanlara yakışır bir “özeleştiri” beklemenin boşuna olduğunu gördüğüm için özellikle kaygılıyım.
Vatanını-milletini seven sorumlu bir Türk vatandaşı olarak, geride bıraktığımız “sorunlu” yılın son gününde bu görüşlerimi okurlarımızla da paylaşmak istedim.
Umarım kaygılarımda haklı çıkmam.
Umarım 2014 barış ve hoşgörüye, demokrasiye dönüş yılı olur.
Yeni yılınız kutlu olsun.