(Tam 10 yıl öncesinden
bir yazı daha…Bakalım o günden bu güne neler olmuş…)
Bu gün günlerden 27.02.2003 Perşembe. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tezkere oylamasını 1 Mart cumartesi gününe erteledi. Tabii ki bu
tezkere meclisten onay alacak. Onaylamak mecburiyetindeyiz!
Nedenlerine gelince: a-) Borç batağında
boğuluyoruz. Gelecek paraların verilmemesini bırak, 1 ay geç verilmesine
dayanacak gücümüz yok. b-) Bu tezkere onaylanmazsa Türkiye o zaman bu savaşa
hem girer hem de Amerika’yı karşısında bulur. (Keşke böyle bir rizikoyu göze
alabilecek gücümüz olsa). c-) Rehin alınmışız. Amerika haksız ve zalim. (Bu
kelimeler ona söylenebileceklerin en hafifi.)
Adamların son zamanlarda bizi taktığı yok. Tezkerelerimize bile cevap
vermiyorlarmış.
Limanlarımıza askeri malzemeyi gemilerle yığdırıyor. Askerleri yola çıktı bile.
Hatta tezkereyi beklemeden limanlara malzemelerin bir kısmı boşaltılmaya
başlandı. Uçakların biri iniyor biri kalkıyor. Hava alanlarımızın bir kısmını
istedikleri gibi kullanıyorlar.
Diyelim ki; dememiz mümkün değil ama tezkere
meclisten geçmedi; adamlar da limanlardan, havadan askerlerini indirmeye
başladı. Türk ordusuna, Amerikan askerine ateş mi açtıracağız? Zaten dünyada
bir tane sözde dostumuz var gibi görünüyor. O da, bölgedeki coğrafi
durumumuzdan dolayı Amerika. Onu da karşımıza almak tamamen bu duruma, bu hale
getirilmiş bu millet için yıkım olur sanıyorum.
Bush Dışişleri Bakanımızla son görüşmesinde açık ve
net söylemedi mi? “IMF’den para beklemeyin. Amerika’dan yardım beklemeyin.
Kıbrıs’ın çözümünü unutun. En önemlisi de kuzey Irak’ta bağımsız Kürt devletini
kurulmuş bilin” demedi mi?
Bu ne demek? Apo’nun teröristlerini orada besletip
senelerdir uğraştığımız ve bu günkü borçların ana sebeplerinden biri olan ve 10
binlerce insanımızın öldüğü terör belasını başınıza musallat ederim demek değil
mi?
Bunları göze alabilecek durumda mıyız? Keşke göze alabilecek durumda ve mali
güçte olabilsek.
Bunlar hep kazanmadan, üretmeden yemenin, borcu borçla çoğaltarak kapatmanın ve
seçimlerde 50 senedir desteksiz vaatlerin acı meyveleridir.
Keşke güvenilir, becerikli birileri başa gelse, bize
3-5 sene acı çektirip sonra bu milleti düzlüğe çıkartsa.
Diyelim ki mesela yeni bir seçim olsa ve bir parti çıksa “Size şu sıkıntıları
getireceğim ama 4-5 sene sonra şunlardan kurtulacaksınız, şöyle şöyle rahata
kavuşacaksınız” dese; güzel ve akıl alır bir parti bildirgesi de sunsa yine de
bizim bu millet kolayı ve günlük yaşamayı seçer. Yalancı vaatlerle bizi
aldatanlara oy verir. Bu 50 senedir böyle olmuştur. Onun için böyle söylüyorum
ve yazıyorum.
Onlar hep değirmenin döneceğinden, unun öğütüleceğinden bahsettiler. Desteksiz
attılar, milleti yüreğinden vurdular. Ama halkımızda kabahat yok mu? Hem
de suçun büyüğü halkımızda! Suyun nereden geleceğini ciddi ciddi sorduk mu?
Bazı yazarlar Atatürk’ün kurtuluş savaşında
yaptıklarından dolayı bu milletin ne sıkıntılara katlandığından bahsediyor. Ne
diyeceğimi bilemiyorum. Soruyorum? Var mı Atatürk’ün gölgesi olabilecek bir
devlet adamımız? Kaldı mı o sıkıntıya katlanacak millet?
Ne o toprak kaldı ne de o bereket! Ne o buğday kaldı, ne un,ne de o unu
yoğuracak insan. Maya bozuldu, eğitim bozuldu. Ahlak bozuldu. Çalışmadan
kazanma, üretmeden tüketme, kazanmadan yemeye alıştırdı düşmanlarımız bizi ve
böylece kaleyi içten fethettiler.
Bunları bize anlatacak, hamuru mayalayacak, hamura
tuz katacak birilerine ihtiyaç var. Yoksa karanlık tablo çizmekle bir yere
gelmemiz mümkün değil. Kimde var böyle iş arayan, nüfusunun %50’si genç bir
ülke? Bunları üretir hale getir. Eğitimini öğretir hale getir, insanlara temiz
kazanç öğret, 5-10 senede düzlüğe çık. (Ama önce yandaşlardan kurtarın bizi.
Yani kafa değişsin.)
Amerika ile yürütülen siyaset bana göre doğrudur. Meclisten bu tezkere geçmeli.
Amerikan askerleri Kuzey Irak'a bizim ordumuzla beraber girmelidir. Biz
savaşa mümkün olduğunca bulaşmamalıyız. Savaşa karşı olduğumuzu her yerde her
zaman söylemeliyiz. Irak’ta daha az insan ölmesini sağlamalıyız. Amerika’yı
karşımıza almamalıyız, ama iyi ve kapsamlı bir planla bu bağımlılıktan kurtulmalıyız.
İstemekten, para istemekten, hibeden, hileden,
bağıştan, krediden kurtulmalıyız. Bağımsız olmalıyız ki “hayır” diyebilelim.
Sevgi ve saygılarımla.