Şimdi, şu son günlerin gündemine bakar mısınız? Tam bir kör dövüşüdür gidiyor. Artık çok şükür sadece sözle kavga etmiyoruz. Allah’ın bize verdiği tüm uzuvlarımızı kullanıyoruz. Mesela kimin bacağı uzunsa karşı masaya tekme sallıyor. E!.. tabi yumruğu kuvvetli olanlar boksa soyunuyor. Bu hengame arasında kimler kimlerin anasının ellerinden öpüyor anlaşılamıyor.
Bunlar bizim köyde veya mahallede olmuyor. Bunlar en güzide kurumumuz TBMM’de oluyor. Ne diyelim bunlara? Bu kadar büyüğümüze bir de nasihat edecek değiliz. Haşa!...o bizim ne haddimize.
Hani bizim köyün kavgasından bahsettim de aklıma geldi. Bu yaz köye uğradığımda Muhtarla konuştuk. Bana; “Hoca dedi. Bu ağustos ayı geldiğinde başımızı kurtaramazdık. Pancar suyu, sebze sulama yüzünden her gün insanlarla cebelleş olurduk. Durmadan kavga eden insanlarla uğraşırdık. Çok şükür şimdi böyle bir durum yok” deyince “İyi, ne güzel bizim köy bayağı medenileşmiş” diyecek oldum. “Ne gezer yahu! dedi. Hükümet çiftçiyi mezara soktu. Şeker pancarı eken yok. Her yıl 4500-5000 dönüm pancar eken köyde pancar eken kalmamış. E!.. niye kavga çıksın. Köylünün çoğu sebze de ekmiyor. Yumurtayı da sebzeyi de şehirden marketlerden alıyor” Ne ile alıyorlar kardeşim? Nereden kazanıyorlar? dememe lüzum kalmadan muhtar meseleyi çaktı ve zeki ve bir o kadar da kurnazca ifadesiyle “Bak hoca, siz okumuşların zerre kafası çalışmıyor. Ben sana şöyle bir hesap yapayım. Bu köyün 480 seçmeni var. Bunların 150-200’ü yaşlılık maaşı alıyor. 200’ünün evine hasta bakımı veya dul maaşı giriyor. Kömür bedava, makarna bedava. Niye çalışsın ki köylü? Böyle olunca da “Durmak yok yola devam!”
Muhtara dedim ki, “Yeter kardeşim anlatma. Ben çatlayacağım. Benim köyüm Balkanlarda, Sarıkamış’ta, Kurtuluş Savaşında en çok şehit veren köylerden birisi. Bu köyün dedeleri, senin, benim hepimizin dedeleri canlarını feda ettiler. Tüm yoksulluk ve çaresizliğe rağmen onurlarından zerre taviz vermediler. Ama, görüyorum ki, onların torunları iki torba kömüre ve bir paket makarnaya onurlarını ve haysiyetlerini satıyorlar. Burası herhalde sözün bittiği nokta olsa gerek.”
Köy kavgası, mahalle kavgası derken yazının başlığını unuttuk. Sırp asıllı moda eleştirmeni ve tasarımcı İvana Sert, Hakan Çelik'in sorusu üzerine Yugoslavya'nın bölünmesine dair düşüncelerini ve üzüntüsünü paylaştı. Sert, Yugoslavya örneğinden yola çıkarak Türkiye'nin bölünmesinden duyduğu endişeyi dile getirdi. "Ülkemi dış güçler parçaladı, Türkiye'ye böyle bir şey olmasın" dedi.
Benzeri açıklamaları Süleyman Demirel’den de birkaç defa duymuştum. Sağ olasın İvana Sert. Senin aslında kaya gibi sert bu açıklaman ne yazık ki bugünlerin kör dövüşünde gündemde pek yer bulmadı.
İnşallah senin bu açıklamanı büyüklerimiz okumuş ve daha da ötesi düşünmüşlerdir. Ama, onlar post kavgasında. Yarın post gittiğinde ne yapacaklar onu merak ediyorum. Senden ricam, bunu ara sıra hatırlatman.