Sabahın altısı. Yan apartmanın otoparkında bir
arabanın kornası kulakları tırmalarcasına çalınıyor. Üç, dört dakika süren bu
kâbustan sonra bir bayan kapıcının zilini çalarak, “şu lanet araba kiminse,
uyandır hemen çeksin arabasını, trafiğe kalıyorum” diye avaz avaz bağırıyor.
Apartmanlarda çoluk, çocuk herkes ayakta.. Ben de, “hanımefendi, önce yapmanız
gerekeni sonra yapıyorsunuz, kıyameti kopardınız, lutfen biraz sakin ve kibar
olun” diyerek uyardım kendisini..
Kılık, kıyafet yerinde. Saçlar yapılmış, bir karış
topuklu ayakkabı, tafrasından geçilmiyor. Belli ki, eğitimli bir bayan ama
eğitimini davranışlarına yansıtamıyor.
UNESCO, (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü”dür.1946’da kuruldu) artık alfabe okuryazarlığını bir eğitim basamağı
olarak kabul etmiyor.
Türkiye’de
okuryazar oranı % 95’miş. (Ben gerçek oranın %70’lerde olduğunu düşünüyorum)
Türkiye’de en okuryazar iller Antalya, Tekirdağ, İzmir’miş.
Kadıköy’de eğitmen Ferhat Özen “Kitaplarımız
Kanatlarımız” adlı bir kitap yazmış.
Ferhat Özen, Kadıköy’de “Okuyan Toplum” projesi
kapsamında 200 okulda yaklaşık 30 bin öğrenciye okumayla ilgili seminer vermiş.
Allah razı olsun.
Okuma edimi emir kipini sevmez. İslam coğrafyası buna
güzel ama acı bir örnektir. İslamın ilk emri “OKU” olmasına karşın her nedense
bu coğrafya okumuyor.
Kitabı hâlâ okulla ve okul yaşıyla sınırlı bir ders
gereci saydığımız için hayatımızın içine sokamadık.
Arif Nihat Asya diyor ki;
Elbet uyuşuklar, uyuyanlar bulunur,
Lâkin, yine söyle sen .. duyanlar bulunur!
Yazmakta tereddüt etme, Hak bildiğini:
Okuyanlar bulunur…
Adolf Hitler, “okumayan, düşünmeyen bir halka sahip olmak iktidar sahipleri
için ne güzel bir şanstır.” diyor.
Bizler Cumhuriyetin bütün kazanımlarını hazır
bulduğumuz için okumanın, çağdaş yaşamın ve demokrasinin kıymetini bilemedik.
Serik lisesinde Müdür Vekili iken, ortaokulda seçmeli
dersleri Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlere verirdim. Bazı öğretmenler, “Mehmet
bey, ortaokulda seçmeli dersleri hep Köy Enstitüsü mezunlarına veriyorsun.”
deyince, “arkadaş onlar, müzisyen,
sağlıkçı, çiftçi, tamirci, inşaatçı, ressam, matematikçi, psikolog gibi her
şeylere vakıf dört dörtlük insanlar. Sizler yalnızca bir dalda yetişmişsiniz,
onlar sizlerden çok farklı.” derdim.
Hele Şavşat’lı Kâzım Aydın (Allah rahmet eylesin) adlı
köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen arkadaşımız vardı ki, verdiğim her dersi
sevgi ve saygı ortamında çocuklara anlatarak çok başarılı olmuş, herkesin sevgi
ve saygısını kazanmıştı.
Bir oğlu Eskişehir Osmangazi Üni. Eğitim Bilimleri
Fak. öğretim üyesi olup, İngiliz Dili ve Edebiyatı Profesörü Ayhan Aydın’dır. Çağdaş bir filozoftur Ayhan
Aydın. Verdiği konferanslarına bizleri de çağırır. Felsefe, psikoloji ve
eğitimle ilgili 10 kitabı vardır. Diğer oğlu meşhur tiyatro sanatçısı Orhan
Aydın’dır .
Bir diğer başarılı öğrencim de, her hafta İzmir Konak
meydanında yediden yetmişe herkesle beraber okuma günleri düzenleyen İzmir Halk
Kütüphanesi Müdürü sevgili Talat Aydilek’tir.
Ayhan Aydın, Orhan Aydın ve Talat Aydilek’le gurur
duyduğumu bilmelerini isterim. .
Geçen hafta da Çorum’da, Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler Süleyman Gündoğar, Cahit Bellek, Osman Hoşgör, Müslüm Tunaboylu ve Hamdi Şentürk bir araya gelerek hasret gidermişler. Cahit Bellek hocam, “Köy Enstitülerinde korkuya değil, sevgiye dayalı bir eğitim anlayışı olduğunu, yaşamı sevgiyle sorgulamak için de, ‘eğitim, öğretim ve üretim’ yapılması gerektiğini söyleyerek Kastamonu Köy Enstitüsü anılarını anlatmış. 28 AĞUSTOS 2013