2017-2018 Eğitim ve Öğretim yılı 18 Eyül’de başlıyor. Bu, 14-15 milyonluk öğrenci, bir milyona yakın öğretmeni ile devasa bir eğitim ordusu.

“Efendim Finlandiya, yok şurada burada, eğitim şu seviyelerde dediğiniz zaman biraz insaflı olmak gerekiyor. Bizdeki öğrenci sayısı, birkaç ülkenin toplam nüfuslarından fazla. İyi ama, genç nüfusumuz fazla vb.” nedenlerle bunun arkasına sığınamayız. Bizim öğrenci sayımız fazla ise, biz de hergün büyük ülkeyiz diye övünüyoruz.

Yarım asırdır, eğitimin içinde çalışan, okuyan ve yazan birisi olarak şöyle bir düşünüyorum. Biz 70’li yıllarda eğitimde hangi sorunları tartışmış, okullar açılırken neleri öne çıkarmışız, bakıyorum aynı şeyleri bugün de tartışıyoruz.

Kalabalık sınıflar, ders kitapları, öğretmen ihtiyacı, ondan da öte öğretmenlerin görev yerlerine göre rasyonel dağılımı...Her ders yılı başında tartıştığımız hususlar. Bunlar çağdaş ülkelerde tartışma konusu olamaz. Hele ders kitabı. Program değişti. Bütün kitaplar çöplüğe. Milyonlarca kitap balya balya dağıtımda. Bu değişmeyen kaderi bu ülkenin. Hele bir de çok değil kısa süre önce veliler ellerinde listeler kırtasiyelerin önünde kuyruk oluştururlardı.

Bu denli kalabalık bir eğitim ordusunun sıfır sorun olmasını beklemiyoruz. Ama, bazı sorunlar var ki, yukarıda saydığım gibi sorun olarak gündeme gelmesi bile abesle iştigal.

Bu öğretim yılında bütün öğretmenlerin ve eğitim kamuoyunun dilindeki konu öğretim programlarında yapılan değişiklikler. Bunu da anlamak mümkün değil. Programlarda devrim yaptık, yapılan değişiklikler birer devrimdir şeklinde empoze edilmesi yanlıştır. Yapılan iş mevcut programların geliştirilmesidir. İhtiyaçlara ve dünyadaki değişme ve gelişmelere paralel olarak programlarınızı revize edersiniz. Bu gayet normaldir. Zira, biz program geliştirme bilim alanının akademisyenleri olarak hep şunu söyleriz: “Olmuş bitmiş bir program yoktur. Her program geliştirilmeye ve revize edilmeye muhtaçtır.”

Bu yapılırken bilimsel esaslara uygun hareket edilmelidir. Felsefesi ve gerekçesi sağlam olmalıdır. Bilhassa programın uygulayıcısı öğretmenlerin programı kabullenmesi ve içselleştirmesi gerekir. Yoksa o programdan beklenen yararı sağlayamazsınız.

2005 yılında, dönemin MEB Hüseyin Çelik ve ekibi tarafından hazırlanarak yürürlüğe konan program, bu alanın hocası olarak, kanaatimce oldukça çağdaş bir programdı. Mesela bu program başarılı oldu mu? Olmadıysa neden? Aksayan yönleri nelerdi? Doğru dürüst araştırıldı mı?

Yapılandırmacılık, yansıtmacılık, çoklu zeka, işbirlikli öğrenme, öğrenmeyi öğrenme, proje tabanlı öğrenme, probleme dayalı öğrenme ve bilgiyi işleme kuramı gibi öğretimle ilgili birçok çağdaş yaklaşım 2005 programında çokça vurgulanmıştı. Ama, öğretmenlerimiz bu yaklaşım ve stratejilere ne kadar aşina idiler? Burası pek aydınlık değildi. Kanaatime göre bu program öğretmenler tarafından henüz benimsenmeden yeni bir programa geçiliyor. Yeni programın da akibeti bu olmamalı. Çeşitli hizmetiçi kurslar ve seminerlerle uygulayıcılara program tanıtılmalı ve benimsetilmelidir.

Hep şunu söylerim ve söylemeye devam edeceğim. Bana göre kötü program yoktur. Olsa olsa kötü uygulayıcı vardır. Hadi o zaman her ilde bir üniversitemiz var. Öğretmenlerimizi buralara toplayalım, program geliştirme ve uygulama kurslarından geçirelim.

Tabii ki bu yazı kapasitesinde programlarda yapılan değşiklikler ve kamuoyunda çokça yapılan tartışmalara girmenin bir anlamı yok. Öğretmeninize güveniyorsanız gerisi boş laf.

Çok sıkça tartışılan bir konuya kısaca değinecek olursak; yok efendim Atatürkçülük konuları azaltıldı. Şöyle oldu, böyle oldu. Bakınız 14.06.1973’ten bu yana yürürlükte olan ve halen de Milli Eğitim’in Anayasası kabul ettiğimiz Milli Eğitim Temel Kanunu 40 yıldır uygulamada. Ne diyor bu Kanunun 2’inci maddesi;

Madde 2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı,Türk Milletinin bütün fertlerini,

Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;

Şimdi ne istiyorsunuz? METK. Açıkça yetiştirilecek insanın özelliklerini yazmış. Devam eden maddelerinde Milli Eğitim’in 14 temel ilkesini açık açık belirtmiş. Siz öğretmeninizi bunlara inandırıp, benimsetemediğiniz için bu gün bu noktaya gelindi.

Bir önceki programda olup da uygulamadan kaldırılan “El yazısı” uygulamasını ayrı bir yazı konusu olarak ele alacağım.