Günümüzün çağdaş eğitim anlayışı öğrenen, sorgulayan, tartışan hepsinden öte öğrendiklerini uygulamaya dönüştüren öğrenci istemektedir. Bu itibarla da Hemen herkes bilgileri ezberleten, onu sorgulatmayan, yargılatmayan öğretmen merkezli klasik eğitim anlayışına karşı çıkmaktadır. Köy Enstitülerinde bundan 60-70 yıl önce uygulanan eğitimi çağdaş eğitim anlayışı bağlamında değerlendirdiğimizde 21. Yüzyılın eğitim anlayışıyla örtüştüğünü görmekteyiz. Eğitimde kullanılmayan bilgi lükstür, kullanılmayan bilgi lüks olmaktan da öte insana yüktür. Köy Enstitülerinde öğrenilen bilgi hemen uygulamaya, yani işe dönüştürülürdü.

Burada Köy Enstitülerinin önemli özelliklerinden birisi olan Kitap, Kitaplık ve Okumadan söz etmek gerekmektedir. Çünkü, her yerde ve zamanda okumayan bir toplum olduğumuzdan söz edilmektedir. Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Süha Oğuzertem’in 1995 yılında yaptığı araştırmanın sonuçları, ne yazık ki, gittikçe daha az okuyan bir toplum olduğumuzu göstermektedir. Bu araştırmaya göre, ülkemizde 1934 yılında 10.275 kişiye bir kitap düşmekteyken, 1995 yılında 12.089 kişiye bir kitap düşmektedir... Öyle ise, aradan geçen yaklaşık 60 yılda daha az okuyan bir toplum olmuşuz. Ülkemizde kitap okumanın bugünkü durumu da çok iç açıcı değil. Kitap ve kitap okumayla ilgili bazı istatistiki veriler bunu açıkça gösteriyor.

-Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye'de bu rakam 2000 - 3000 civarında basılmaktadır.

-Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye'de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır.

-Türkiye'de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.

-Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon.

-Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada.

-Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7. Türkiye'de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor.

-Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.

Bir başka araştırma, İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Hasan S. Keseroğlu’nun “Kütüphane Haftası” etkinlikleri kapsamında yayımlanan “Köy Enstitülerinde Kitap, Kitaplık ve Okuma” başlıklı bir kitapçıkta yer alan makalesindeki  şu tespitler çok anlamlıdır:

“Köy Enstitülerinin kitaba bakışı ve kitabı algılayışı, diğer orta dereceli okullardan o gün olduğu kadar bugün de oldukça ayrımlıdır. Kitap, dolaylı olarak da okuma eylemi, ders programının doğal bir parçasıdır. Derslikte Türkçe dersinin, işlikte tarım ya da meyvecilik dersinin bir parçasıdır kitap; kitap okunur, okunan üstüne tartışılır ve okunanlardan yaşama geçecekler uygulanır. Öğrenci bu yöntemle kitap okur.”

Enstitülerde okuma konusunda başta büyük eğitimci İsmail Hakkı TONGUÇ ve Enstitülerde müdürlük yapan eğitimciler, öğrencilerden önce öğretmenlerin okumasını zorunlu görüyordu. Tonguç, yönergeleri yanında bütün Enstitü müdürlerine gönderdiği mektuplarda konuya yer veriyordu. Bu mektuplardan birinde şöyle diyordu:

“Şartlar ne olursa olsun, mevsim hangi mevsim bulunursa bulunsun, öğrencilere her gün serbest okuma yaptırılacak ve onlara kitap okuma alışkanlığı mutlak surette kazandırılacaktır...”

Yine okuma konusunda Tonguç’un şu sözleri kulaklara küpe olacak derecede önemlidir:

“Genç kuşaklar, bilim, sanat ve teknikle ilgili değer taşıyan yapıtları anlamalarını iyice kavrayana kadar okumalı. Aydınları serbest okuma alışkanlığı kazanmayan toplumlarda, düşündüğünü yazan, düşüncesini açıklayan insan da pek az olur; ortam demagoglara kalır.”

Son söz olarak şöyle söylersek mübalağa etmiş olmayız:

Türk eğitim tarihi içinde Köy Enstitülerinde olduğu kadar okumanın; buna koşut olarak da kitap ile kitaplıkların anlam ve değer kazandığı bir dönem daha önce yaşanmamıştır.