Son bir aydır bu köşeme yazı gönderemedim. Nedeni bir parça işlerimin yoğunluğu olsa da asıl neden ülke gündeminin çok hızlı değişmesiydi. Özellikle Ankara, İstanbul gibi haberin kaynağı olan yerlerdeki, profesyonel medya mensupları bile ilk elden haberleri vermekte bunca sıkıntı çekerken, bir Anadolu şehrinde her şeye ahkam kesmek zor.

 

Mayıs’ın son günlerinde başlayan Gezi Parkı Direnişi artık ikinci ayında. Bu hareketin aniden ortaya çıkışı hepimizi şaşırttı. Özellikle de bizim 68 Kuşağını şoke ettiler desek yanlış olmaz. Ne zaman birkaç 68’li bir araya gelsek “Canım bizim zamanımız neydi. Ülke sorunlarına ilgi duyan, okuyan bir kuşaktık. Şimdikiler varsa da yoksa da bilgisayarları. Iphone ve Ipad’leri. Ülkede ne olmuş bitmiş umurlarında değil…” diye konuşuyorduk.

 

Gün geldi. Bir de baktık ki, hiç bizim düşündüğümüz gibi değil. O kadar bilinçli, o kadar akıllı, o kadar ölçülü ve o kadar profesyoneller ki, herkese akıl ve öğüt veriyorlar. Yani anlayacağınız, bir arkadaşın biraz da ironik tanımlamasıyla, bu 90’lılar 68’lilerin karizmasını çizdi. Çoğu 68’li bunu ifade ediyor. “Doğrusu bizde pek tartışma kültürü yoktu. Hemen çatışmaya başlardık…” diyorlar. Ülkemiz adına böyle bir gençliğe sahip olduğumuz için gurur duyuyorum.

 

Yine mübarek ramazan geldi. İnançlarımız, dini duygularımız vıcık vıcık olacak diye endişe duyuyordum ki, dün çok güzel bir açıklama yapıldı. Gezi direnişine destek veren devrimci Müslümanlardan, her düşünce ve inançtaki insanlara kadar herkes Galatasaray Lisesi önünden Taksim’e doğru açık iftar sofraları kuracaklarmış. Mütevazı, gösterişten uzak bir biçimde oruçlu olmayan gencimiz çantasındaki azığı, orucunu açan arkadaşıyla paylaşacakmış. Bu ne güzel bir duygu. Keşke ben de orada olsaydım.

 

Ramazan barış ve kardeşlik demektir. Şu gençlerimizin gösterdiği hoşgörüyü keşke siyasilerimiz de gösterebilseler.

 

Çorum’da yaşayan ve yaşı 40-50’nin üzerinde olanlar Çorum Olayları diye adlandırılan olayları hatırlarlar. İğrenç bir fısıltı nelere yol açmıştı. Onca insanımızın canına mal olmuştu. Acıları bugün bile hala yüreklerimizde.

 

Çorum’undan Kahramanmaraş’ına, Sivas’ından Başbağlar’ına bunca acı hiç yaşanmamış gibi, bunlardan bir ders çıkartmadan, insanlarımızı birbirine karşı kışkırtmak için çaba gösteriliyor. Kışkırtmanın insanımızın hassas olduğu kutsal değerler üzerinden yapılması kime ne yarar sağlar?

 

Müslüman ve dost ülke Mısır’da olanlar gerçekten hepimizi üzüyor. Şiddet nereden gelirse gelsin hoş görmek mümkün değildir. Kan ve gözyaşının olduğu yerde hiçbir şeyi meşru gösteremezsiniz.

 

Amerika’sından Avrupası’na ülkelerin Mısır’a karşı tutumları ne olursa olsun, bizim ülke olarak en sağduyulu olması gereken ülke olduğumuz unutulmamalıdır. Tarafları kışkırtmak yerine sükunet tavsiye etmek ve elimizden ne geliyorsa, kardeş ve dost Mısır halkına yardımcı olmak temel görevimiz olmalıdır.