Dülgerler, taşçılar, sıvacılar (tatlı kireç sıvacıları)

Biz bu yazıda eski dülgerlerden bahsedelim:
Eski Çorum’ da bahçeli büyük evler ve bu evlerin daima akan çeşmeleri olurdu. Daha sonraları Çorum’ a çimento gelince (1900 yıllarında ) evlere havuzlar da yapıldı.
Bu evlerin temeli bir yıl önce atılır, bir yıl sonra da üzerine inşaat başlanırdı. Evlerin ekserisi 4 göz ve 1 salon şeklinde olurdu. Sokağa bakan penceresi ve iki katlı olanları da olurdu.
Her evin bir ahırı ve inek, mandası olurdu. Odunluklardaki odunlar Ağustos’ta kesilmeye başlanır ve kışa hazırlanılırdı.
Bu güzel eski evlere en güzel örneklerden biri babamın Rıfat Ağanın 2 oğluna yaptığı, (şimdi bizim otoparkta bir duvarı olan) 2 katlı evdir. Yapımının üzerinden 90 yılı geçen bu evlerde hala çökme, çatlama yok. Dülgerin marifeti de böylece anlaşılıyor.
İşte şimdiki Sarı Levhalı olan evler bu tarz evlerdir. Geniş bahçeli bu evlere yine en güzel örneklerden birisi de Ömer Paşaların konağıdır. Bu güzel konak hala dershanelerce bölüşülemeyen bir yapıttır.
Bu güzel yapıt ikinci dünya harbi esnasında Çorum’ a gelen Alman’ lara 1946 yıllarında kilise vazifesi görmüştür. Her Pazar bu konakta ayin yapılırdı.
Eskiler dedik te yine o zamanlar ailece gece gezmeleri yapılırdı. Şimdiki gibi yollar aydınlık, ışıl ışıl değildi, çok karanlıktı.
Elektrik direklerinde lambalar vardı elektrik belediyenin elektrik motorlarından verildiğinden gece 12’de kesilirdi. Akşamları da akşam ezanıyla birlikte elektrik verilmeye başlanırdı. Bunun sebebi, uzun günlerde ve gecelerde uygulama yapılmasıydı.
Bu meşhur gece gezmelerinde kestane kavrulur, pestil, ceviz içi ve en önemlisi cevizli sucuklar (köme) yenilirdi.
Cumartesi günlerine denk gelen gece gezmelerinde Pazar günü işe gidilmeyeceği için misafir gelen hamur böreği yapar ve getirirdi. Ev sahibi gündüzden hazırlık yapar (un kavurur) gece ağda yapılırdı. Hazırlanan ağda bir tepsiye dökülür dışarıya konur ve donması için dışarda 1-2 saat bekletilirdi.
Eğer bitişikteki komşu dışarı konan ağdayı görürse ağdanın içine bir ipe bağladığı büyük, passız bir çivi atardı. Çivinin ipinin bir ucu da komşunun oğlunda olurdu.
Ağda iyice donunca iple tepsi çekilir ve donmuş haldeki şeker çözülmesin diye münasip soğuk bir yere konurdu. O zamanlar evlerde ne elektrik vardı, ne de buzdolabı.
Donması için dışarı koyduğu tepsiyi bulamayan ev sahibi komşuya seslenir, tepsiyi ister ve onları da davet ederdi. Komşu gelirse eli boş gelmez kuru yemiş ve pilav üstü tavuk (bir tepsi dolusu) getirirdi.
Yine tepside kaşar üstü yumurta pişirilirdi. Komşular arasındaki bu beraberlikler gelinlik kızlar ve nişanlılar için de ekseriyetle yapılırdı. Yine askerden gelen oğlan çocukları için de yapılırdı.
Şimdi ne o eski insanlar ne de o eski güzel adetler kaldı. Hayırlısı olsun bakalım.
Saygı ve sevgilerimle.