Zengin bir Hint’li, geleceğini öğrenmek istedi ve sarayına bir falcı çağırttı. Falcı, önce bu zengin kişinin avucuna baktı, sonra yüzünü göğe çevirdi, yıldızlara baktı, sonra da cam küresine baktı ve “gördüklerini” tek tek söyledi.

“Efendimiz, üzülerek söylemek zorundayım, sizi büyük bir felâket beklemektedir.

Altı oğlunuzu da kaybedeceksiniz ve altısının da ölümüne tanık olacaksınız” dedi.

Zengin Hintli, “felâket habercisi” bu falcıyı sarayından kovdurdu.

Kendisine bir kese altın verilmesini beklerken kovulan falcı, söylenerek dışarı çıktı.

Zengin Hint’li adamlarına, geleceği “doğru dürüst görebilen” başka bir falcı bulmalarını söyledi. Adamları kentte ünlü bir başka falcı bulamayınca, bir önceki falcıya gittiler, ona danıştılar.

“Ben kılık kıyafetimi değiştiririm, başka bir falcı gibi gelirim, Siz de efendiniz karşısında başka bir falcı bulamamış beceriksizler durumuna düşmekten kurtulursunuz” dedi.

Birinci falcı, iki gün sonra başka bir falcı görünümünde yeniden saraya gitti ve bu kez yeni kimliğiyle zengin Hint’linin karşısına getirildi.

İlk geldiğinde yaptığı gibi yine önce zengin Hint’linin avucuna baktı, sonra yüzünü göğe çevirdi, yıldızlara baktı, daha sonra da cam küresine baktı ve “gördüklerini” yine tek tek ama bu sefer değişik biçimde söyledi.

“Efendimiz, Tanrı’nın nimetleri üzerinizden hiçbir zaman eksik olmayacak. “ dedi. “Sizin altı oğlunuz var ama, siz onların tümünden daha çok yaşayacaksınız, onların tümünden daha uzun ömürlü olacaksınız. Ne kadar talihli bir babasınız ki, evlatlarınızın hiç biri babalarının ölümünü görmeyecek, hiçbiri yaşamında baba acısı tatmayacaklar.” dedi.

Falcının geleceği böyle “görmesinden” çok mutlu olan zengin Hint’li, adamlarına emir verdi ve onlar da falcıya bin altın verdiler.

TANRI BİR CAN VERMİŞ / BİN TANE DE TAHSİLDAR GÖNDERMİŞ.

Dün İstanbul Göztepe’de yaşam alanım olan Özgürlük parkında, musiki sohbeti yaptığım bir arkadaşım, çok beğendiğim ve yukarda paylaştığım, “Tanrı bir can vermiş, bin tane de tahsildar göndermiş” sözünün rahmetli Osman Bölükbaşı’na ait olduğunu söyledi. Bugün Google’de araştırdım, doğrulayamadım.

Bir başka düşünür de, “Bir şekilde doğarız, bin şekilde ölürüz.” demiş.

Ancak, ölüme tek isyanı rahmetli büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı üstadım beni çok etkileyen şu güzel sözleriyle dile getirmiş.

Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin,

Yok mudur buna bir çare Ya Rabbelâlemin?”

Memleketim olan Osmancık’a her geldiğimde havasını, suyunu ve toprağı koklar tabiatla söyleşirim. Yıllarca evvel yazdığım bir dörtlükte toprakla şöyle söyleşmiştim.

Osmancık’ta toprak beni hep çeker, / Sana her zaman bağrım açık der,

Göz ucuyla kollar biraz uzaklaşsam, / Nasıl olsa bir gün döneceksin” der.

(Mehmet Özata)

Osmancık’ta iken her sabah Kamil yolunda orta kayaya kadar yürürken, Lavtacı Andon’un Hüseyni peşrevini ıslıkla çaldıktan sonra Nihat Adlim’in;

Her seherde sen gelirsin aklıma,

Ufuklar çepçevre ağardığı zaman,

Bilsen, nasıl çarpıyor kalbim, nasıl anlatamam..

Sen karanlık geceleri severdin, simsiyah saçların vardı,

Sonra elveda dedin bir gün, bütün ümitlerim karardı,..

Nasıl anlatamam..

adlı muhteşem Hüseyni şarkısıyla Osmancık semalarına avâzemi salardım.

1963 Çorum Lisesi mezunu arkadaşlarımızla 12 Mayıs 2018 Cumartesi günü Çorum lisesinde toplanarak 55. mezuniyet yılımızı kutlayacağız. Osmancık’tan rahmete giden arkadaşlarımız, Mahmut Çörekçi, Hasan Tokgöz, Mustafa Gürsoy ve Orhan Öztürk’ü de rahmetle anarak ruhlarına Fatiha okuyacağız.

7 Mart 2018