Türkiye’de Köy Enstitüleri gelmiş geçmiş yüzyılların en büyük aydınlanma hareketidir. Meşhur Çin’li filozof Konfüçyüs (M.Ö.551- M.Ö.479) eğitimle ilgili olarak 2520 sene önce şunları söylemiş.

DUYARSAM UNUTURUM,

GÖRÜRSEM HATIRLARIM,

YAPARSAM ÖĞRENİRİM…

Kurtuluş savaşı sonrasında vatandaşların sadece yüzde üçünün okuma yazması vardı. Halkın yüzde sekseni köylerde yaşıyordu.

Atatürk ilk defa Köy Enstitüsü kuruluş yasalarını çıkardı.

Dünyada eşi benzeri olmayan köy enstitüleri modelinin yaratıcısı Atatürk, uygulayıcıları Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’tur. Atatürk’ün idealini özümsemiş ve ilerletmek için çaba harcamış bu gerçek yurtseverler İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığında gerekli desteği alarak 1940 yılında Köy Enstitülerini açmışlardı.

“Bozkırı yeşerteceğiz, ocakları tüttüreceğiz.” diyerek vuruldu ilk kazma, bu sözlerle atıldı ilk temel. İşte o gün o küçük ellerin tuttuğu kazmalarla sadece bozkır değil bir milletin geleceği de yeşermeye başlıyordu.

Maalesef bu muhteşem aydınlanma hareketi uzun sürmedi.

Bir ulusu yıkmak için atom bombasına veya uzun menzilli füzeye gerek yoktur. Eğitimin kalitesini düşürmeniz yeterlidir.

Cumhuriyet yokluklar, yoksunluklar içinde büyük bir eğitim hamlesini gerçekleştirmiştir. Bunun en görkemli örneği, kuşkusuz 1940’ta kurulan Köy Enstitüleridir. Çok yönlü eğitim veren bu okullar, en büyük yazarları, şairleri ve yurtseverleri yetiştirmiştir. Bu yönden sanırım hiçbir okulla kıyaslanamaz. Ancak bu okullar ile öğretim birliği, feodalitenin, köy ağalarının ve onlarla birlik olan muhafazakâr politikacıların tepkisini çekmiş, onları rahatsız etmiştir. Çünkü onlar sömürüyü ve popülizmi sürdürebilmek için bilinçli, birikimli, aydınlanmacı, soru soran, hesap soran yurttaşlar istemiyorlardı.

Düşünmeyen, itaat eden, tabi olan, dogmacı, dindar ve kindar gençlerdi tercihleri. Çağdaşlığa, bilim toplumuna karşı idiler.

Köy Enstitüleri Cumhuriyetin kesilmiş şah damarıdır. Binlerce özlem ve gelecek hayali bu kurumlarla birlikte tarihe gömülmüştür. Kaybedilen, sadece yerine bir başkasının konulabileceği basit bir sistem değildir.

Kaybedilen ayakları üstünde dik durmasını öğrenen Anadolu insanıdır.

20 köy enstitüsü vardı. Köy Enstitülerinde toplam 17,342 öğrenci yetişmiş, 1398 kız, 15943 erkek. 1947’de kapatıldı. 1950de karma eğitime son verildi. 1954’de tamamen kapatıldı.

Van Milletvekili Kinyas Kartal bir gazeteciye verdiği röportajda ; Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı.

Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi. Bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! 1950 seçimleri öncesi Menderes'le pazarlığa gittik. Dedik ki, “Köy Enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak'ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok!

Ben Serik lisesinde öğretmen ve idareci iken ortaokulda resim, müzik, tarım, sağlık bilgisi ve el-işi derslerini Köy Enstitüsü mezunu ilkokul öğretmenlerine veriyordum. Köy Enstitüsü mezunu aile dostumuz rahmetli Şavşat’lı Kâzım Aydın ve Akseki’li Hasan Özkan ağabeyler; köy enstitü anılarını şöyle anlatıyorlardı: “Bizlere orada okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi, hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğrettiler. Bizler de hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara.

Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya...

26 Haziran 2019