Barış sözcüğü gerçekten güzel ve sihirli bir sözcük. Çünkü zıt anlamlısı savaştır. Kim ister savaşı? Bugüne kadar insanlık savaşlardan az mı çekmiştir? Savaşların en kötüsü de iç savaştır. Çünkü bunun izahı zordur. Kime karşı, neye karşı?

 

Ülkemizde 30-40 yıldır yaşanan bir terör örgütüne karşı verilen mücadeledir. Allah korusun bir iç savaşın akıllardan geçmesi bile insanı ürpertiyor.

 

Birçok köşe yazarı yazıyor. Ben de bu köşede birkaç yazı yazmaya çalıştım. Kimse barış içinde yaşamaya karşı çıkmıyor. Bu ülkede analar ağlamasın denildiğinde, yok hayır ağlasın diyen birileri yok. Peki ne var?

 

Açıkçası iktidarın bu sorunu ben çözeceğim. Baldıran zehirleri içmeye de razıyım. Başarırsak başarı bizim. Başaramazsak “Eşte gördünüz. Muhalefet partileri destek vermedi.” Suçlu hazır mantığı açıkça okunuyor.

 

Oysa, madem ki bu mesele bir ülke meselesi, TBMM’de temsil edilsin veya edilmesin tüm partilerin, sivil toplum kuruluşlarının kısacası herkesin uzlaşmasıyla çözümlense ne olur? Bu kadar önemli bir milli mesele üzerinden hesaplar yapmamak gerekir.

 

Hiç üzerlerine farz olmadığı halde “Akil İnsanlar Heyeti” diye bir heyet çıkartıldı. Hemen her gün bugün yine akiller heyeti neredeydi? Nerede kimler protesto etti? Görüntülerini polisiye dizi izler gibi izliyoruz.

 

O zaman insan ülke adına üzülüyor. Kime sorsanız elbette çözümden yana, barıştan yana olduğunu söylüyor. Ancak, çözüm nasıl olacak, birkaç adım sonrası için üretilen senaryolar doğru mu? Akiller bunlara cevap veremiyor. Geride Orhan Gencebay’ın sanatçı duyarlılığı ve duygusallığıyla okuduğu şiir kalıyor.

 

Özün özü, bizim Meclisimiz var. Kabile devleti değiliz. 550 akıllı dirayetli insan seçmişiz. Bizim adımıza çözümü onlar yürütsün ve sağlasın.