İçinde umut taşıyan her şey suya sarkan salkım söğüt dalları gibi usulca eğdi başını…

Umutlu şarkılar anlamını yitirdi artık…

Çocukların düşlerindeki güzel günler Nazım’ ın dizelerindeki güzel günlerden çok farklı…

İnançlar, inatçı direnişler yeşil dallar gibi bükülüyor bir bir…

Yumuşak inişlerde en keskin devrimcilerimiz…

Sosyal Demokratlarımız, acımasız sistemin arızalarını onarmaya çabalıyor kirlenen elleri, yüzleri ve dilleriyle, kan ter içinde…

Her gün bir deli bir taş atıyor kuyuya ve o taşı çıkarma telaşına düşüyor akil bildiklerimiz…

Yoksa boşuna mı öldünüz çocuklar!

Düşündükçe ve izledikçe renkli ekranlardaki kepazelikleri, onulmaz yaralar kanıyor içimde…

Dağlarda, uçurum diplerinde, işkence hanelerin kirli duvarlarında, nemli zindanlarında oligarşinin, “ Hayata Dönüş Operasyonları” nda alevler içinde ve ölüm oruçlarında çürüyen bedenlerinizle mahpus damlarının paslı ranzalarında, yüksek duvarlar ortasında kurulan darağaçlarında öksüz kaldı çığlıklarınız…

Şimdi, sizi vatan haini ilan edenler iktidarlarını sürdürmek ve sırf sempatizanlarınızın oylarını almak için, timsah gözyaşı döküyorlar.

Loş ışıklı barlarda, sarhoş gençler devrim türküleriyle halaylarda…

Popülizm düşkünlerinin göğsünde tişörtlere basılı resimleriniz…

Şimdi sizleri de bu acımasız sistem, tezgahında satışa sundu haraç mezat…

Sizin ölümünüze acıyor sağcısı, solcusu, orta yolcusu…

Ama sizin öldüğünüz yaştaki gençlerin hâlâ sırtlarında cop ve biber gazından yaşlı gözleri, elbiseleri ıslak…

Siz yaşarken kötüydü, karanlıktı ve kirliydi dünya…

Ama böylesine umutsuz, böylesine nemelazımcı, böylesine teslim olmamıştı insanlar…

Son model, ithal otomobiller sendika önlerinde…

Milyarlık möblelerle döşenmiş ofisler…

İşsizler ordusu kat kat büyüdü, asgari ücretle bir iş bulmak en büyük nimet…

Öyle, günde sekiz, haftada kırk saat değil çalışmak…

Sabahları ve akşamları sarı benizli, yorgun, bezgin insanların canlı cenazelerini taşıyor ulaşım araçları…

Asit kuyularından, toplu mezarlardan faili meçhullerin kemikleri toplanıyor çuval çuval…

Barış istemek vatan hainliği, savaş çığırtkanlığı yapmak vatanseverlik artık…

Farkındayız elbette her şeyin ama susuyoruz çocuklar…

Anlaşılmaz bir biçimde, üç maymunu oynayarak ve katlanarak bize reva görülen her zulme…

Susuyoruz, tek tek düşünüyoruz ve içimizden söylüyoruz diyeceklerimizi…

İsyanlarımız utangaç ve korkak…

Yalnız, arkasız ve hepimiz sürüden ayrılmış hayvanlar gibi savunmasızız…

Haklıyız ama hep suçluyuz…

Hiçbir şey düzelmedi anlayacağınız, üstelik geçmişten de kötü geleceğimiz…

Yoksa boşuna mı öldünüz çocuklar…

Yoksa boşuna mı yaşıyoruz biz…

Ölümleriniz mi boşuna, böyle sinerek yaşamak mı çocuklar?