Bu tiye almak sözcüğünü çoğu zaman arkadaşlar arasında kullanırız. Olaylardan ve gündelik meşgalelerden bunaldığımızda “Canım… hayatı bu kadar da ciddiye alıp, arada boğulmayalım. Boş verin biraz da tiye alalım…” deriz. Bunun kesinlikle bir hakaret sözcüğü olmadığını biliriz. Ama, içinde biraz ironi olduğunun farkındayızdır..
Ben de son zamanlarda her konuyu, her haberi tiye almaya başladım. Mesela bunlardan birisi son günlerde bir Profesör meslektaşım başta benim gibi bînamazlara hayvan demişti. Vallahi ben hiç alınmadım. Kesinlikle hayvan derken dört ayaklı yaratıkları kastetmiştir ki, ben dört ayaklı hayvanları çok severim. Ama, iki ayaklılarını sevmem. Çünkü iki ayaklılar hınzır olur. Dört ayaklı mesela; çocukluktaki köpeğim. O her şeyin üstündeydi. O kadar sadıktı ki, bu sadakatini ne pahasına olursa olsun gösterirdi. Uzun yaz günlerinde ben bağımızı beklerken benim can yoldaşımdı. Ona her türlü sırrımı anlatırdım.
Günlerden bir gün sıcak yaz aylarından birinde ekmeğimi ve suyumu, çıkınımı bağın orta yerindeki büyük armut ağacının kovuğuna koymuştum. Öğlene doğru idi, ekmeğimi suyumu almak üzere armuda doğru yönlendim. Ne göreyim. Koca bir yılan benim ekmeğimin, çıkınımın olduğu kovuğun önünde çöreklenmiş yatıyor. Korktum bağın dışına kaçtım. Akşama kadar da bir daha çıkınımı almaya gidemedim oraya. Akşam eve koştum. Durumu anlattım. Baba annem vah yavrum vah!... demek sabah beri aç susuz bağ bekledin öyle mi? dedi. Babam ile annemi de bir güzel fırçaladı. “Sizin bağınıza dedirttirmeyin. Çağamın (Anadolu’da çocuğumun demek) aklını mı alacaksınız. Bir daha bağ beklemek yok dedi. Allah!...özgürlüğüme kavuşmuştum.
İyi de benim can yoldaşım, kara-ağca olduğu için “Alaş” adını koyduğum köpeğim neredeydi? Annem çıktı bağırdı. Alaş!.. alaş!.. diye. Yok ortalıkta. Bana sordular. “Bağda hep yanımdaydı ama, gelirken görmedim.” Dedim. Ne ise birisi falan çalsa, zorla götürse de o durmaz bir yerlerden çıkar gelir dedi annem.
Ertesi sabah annemle bağa gittik. Biz bağın kenarına gelir gelmez Alaş armudun dibinden havlamaya başladı. O sıcakta ağzı iki karış. Aç susuz. Meğerse alaşımız oradaki su kabımı ve çıkını mı beklemiş, terk edip gelmemiş. Bu gün bile akılıma geldiğinde gözlerim yaşarır.
Onun için hayvan lafına ben hiç alınmadım. Birilerine yalakalık olsun diye öyle diyen hayvanlar o kişi arkasını döner dönmez terk eder kaçarlar. Ne olmuş yani hadi biz hayvan olduk. Benim Alaşım gibi hayvana can kurban. Ama onlar gibi hayvanlar bizden uzak olsun.
Hepimize hayvan diyen türden mahlukatlardan bazıları da durmuş; Anayasa’da Türk olmayacak, Atatürk hele hiç olmayacak gibi laflar ediyorlar. Biz bunlara gelin hayvan demeyelim. Hayvana hakaret olur. En iyisi mahlukat diyelim. Siz siz olun hayvanları sevin. Onlar karşılık beklemeyen dostlarımızdır hepimizin.