Bugün Atatürk’ün Samsuna’a çıkışının 94. yıldönümü. Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Günün mana ve önemi üzerine tarihçilerimiz ve bilim insanları gerekeni söylüyorlar. Benim bugünün mana ve önemini açıklama gibi bir niyetim yok. 43. yıllık bir eğitimci olarak bunu çok izah ettik. Ama, demek ki, herkese anlatamadık, benimsetemedik.

 

Ne ise, Cumhurbaşkanımızın 19 Mayıs demecindeki kısa bir cümle her şeyi izah ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız “19 Mayıs, Cumhuriyet tarihimizin miladıdır” dedi. Bunun üstüne daha fazla söz söylemeye gerek yok.

 

Ama, gelin görün ki, bu milat günü önemine uygun kutlanıyor mu? Devlet töreni son derece cılız. Gençlik ve Spor Bakanı tarafından hükümeti temsil edilen bir törenle Anıtkabir’de kutlanıyor. Başbakanı, Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı gibi Devlet erkanı yok. Nedense son yıllarda Ulusal Günlerimizin kutlanması unutturulmaya çalışılıyor. Katılmamak için mutlaka bir neden bulunuyor.

 

Vatan Gazetesi yazarı Güngör Mengi de duygularını “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, ulusal bayramları unutturma niyetine feda edilmemeliydi…Keşke ulusal bayramların heyecanını söndüren müdahaleler, bir yanlıştan dönmenin fazileti ile son bulsa...” biçiminde dile getiriyor. Bu dilek ve temenniye katılmamak mümkün mü?

 

Ulusal Bayramlar ve günler ulusu birleştirme, bütünleştirme, ortak duygu ve idealler etrafında  toplanma günleridir. İnsanlarımız alternatif kutlamalar yaparak bunu gerçekleştiriyorlar. Keşke yediden yetmişe hep beraber olabilseydik. Yine de bunlar insanın yüreğini ısıtıyor.

 

Böyle bir günde yüreğimizi ısıtan haberler de var. Malum ülkemiz 58’inci Eurovision Şarkı Yarışmasına katılmadı. Bunun nedeni, niçini tartışılabilir. Ama, sonucunda bizi sevindirecek küçük küçük, ama çok önemli iki haber geliyor. Yarışmada birinci ile arasında abartılı bir puan farkı olmayan kardeş ve dost ülke Azerbaycan ikinci oluyor. Yarışmacının elinde Türk Bayrağı var. Türkiye olmasa da bayrağı orada. Diğer bir küçük ayrıntı birinci olan Danimarka’nın şarkısında da “Türk Düğünü” temasının da kullanılmış olması. Yani bizden bir şeyler var orada. Azerbaycanlı şarkıcıyı kutluyorum. Türkiye de kazanmış olsaydı ancak bu kadar sevinebilirdim. Yüreğine, diline sağlık kardeşim Farid Mammadov.

 

Biraz da Sayın Başbakanımız’ın Amerika Seyahati üzerine bazı düşüncelerimi söylemeden edemeyeceğim. Kuşkusuz bir dış politika uzmanı değilim. Medyaya yansıdığı kadarıyla olayları öğrenebiliyorum. Yorum ve kanaatlerim de bunlarla sınırlı.

 

Düne kadar kardeşim, can dostum denilen Esad ile birden bire can düşmanı olmak niye? Amerika nasıl olsa bu işi çözer düşüncesi. Çantada götürülen dosyalardan birisi Suriye’ye askeri müdahale. Neden? Suriye kimyasal silah kullanıyor. Bunun için Türkiye olarak biz her şeye hazırız mesajı. Ama, elin oğlu öyle düşünmüyor. Herkesin stratejik derinliği sizin gibi değil. Obama hemen bunu kanıtlayan çok somut deliller lazım diyor. Bir de herhalde içinden şunlar geçiyordur Obama’nın: “Kardeşim siz alışmışsınız. Yalan yanlış deliller ile onlarca yüzlerce bilim insanını, gazeteciyi, milletvekilini, sendikacıyı, öğrenciyi tutsak etmeye. Biz Irak, Afganistan olaylarından yeterince ders aldık. Öyle hemen olayların üzerine balıklama dalamayız.” 

 

Ayrıca Obama şunu da söylemek istiyor:  “Dünya’da küresel aktör şimdiye kadar biz idik. Ama, artık Rusya ve Çin de var. Onlarla birlikte çözüm aramamız, onun içinde Cenevre Görüşmelerini beklememiz gerekir.” Diyor. Sayın Başbakan bunun üzerine zaten giderken söylediği “İpe un serme” sözünden döndüğünü ifade ediyor. Cenevre görüşmelerinin gerekliliğine işaret ediyor. Demek ki, stratejik derinliği olan insanlar bunu fark edememiş.

 

Gelinen durumu Kadri Gürsel;  “Türkiye’nin yanlış, aşırıcı, ideolojik ve giderek ülke için bir istikrarsızlık kaynağı haline gelen Suriye politikasının nihayet değiştiğini gösteriyor.” Biçiminde yorumluyor. Doğrusu da budur zaten.