OKUL MÜDÜRLÜĞÜ KONUSU

2 Aralık 1961, Cumartesi.

Göreve başlayalı bugün 32’inci gün...

Her ayın ilk cumartesi günleri köy öğretmenleri maaşlarını alabilmek için sırayla, Milli Eğitimce izinli sayılıyorlardı. Biz de maaşımızı almak için Sungurlu’ya indik Fikri öğretmenle. Yanımızda Yusuf da vardı. İlköğretim Müdürlüğü dağıtım kolaylığı olsun diye, öğretmen maaşlarını mutemetler aracılığıyla öngörülen bazı esnafa paylaştırmıştır. Öğretmenler de hangi esnafı mutemet olarak tayin ettiyse maaşını ondan alıyordu. Benim mutemedim Osman Soylu adında bir esnaftı. maaşımı ondan alacaktım. Önce Fikri öğretmenin mutemedi olan Bakkal Tahsin’e gidiyoruz. Bakkal, bir zarf içinde veriyor Fikri’nin maaşını. Parasını sayan Fikri öğretmenin, rengi bulanıyor birden:

“Makam ücretim yok burda,” diyor biraz kızgın bir tavırla.

Bakkal Tahsin umursamaz bir biçimde:

“Yanınıza bir öğretmen daha verilmiş hocam. Müdürlük ücretini de bundan böyle o alacakmış,” diyor.

Fikri öğretmen şaşkın ve öfkeli bir biçimde bana baktıktan sonra, Bakkal Tahsin’e dönerek:

“Bunda bir yanlışlık olmalı,” diyor. “Yanıma verilen bir vekil öğretmendir. O da bu arkadaştır. Vekil öğretmene müdürlük verilir mi?”

Bakkal Tahsin:

“Bunu bana niye soruyorsunuz ki? Muhatabınız İlköğretim. Gider, İlköğretim Müdürüne sorarsınız” diyor.

Sonra umursamaz bir tavırla işine dönüyor.

Onun beni, hala aşağılayıcı bir biçimde vekil öğretmen olarak nitelemesi oldukça canımı sıkıyor, ama yine de olgunluk gösterip bu güne kadar sesimi çıkarmamıştım. Ben kendisiyle muhatap olmadan, İlköğretim Müdürlüğünden yanıtını alması çok iyi olacaktı.

Yeniden bana dönerek:

“Neden benim makam ücretim sana veriliyor, anlamadım. Birlikte ilköğretim Müdürlüğüne gidelim de şu yanlışı düzeltelim” diyor.

“Gidelim,” diyorum. İçimden de açıkçası gülüyorum.

Çıkıyoruz oradan.

Yaşım, görünümüm ve fiziksel yapımla beni okul müdürlüğü görevine yakıştıramadığı için, bu işte bir yanlışlık olduğu önyargısındadır hala.

İlçe İlköğretim Müdürlüğü Bakkal Tahsin’in dükkânın yan tarafında, Saat Kulesi’nin tam karşısındaki Ortaokul yapısında. Buranın bir bölümü (2 odası) İlköğretim Müdürlüğüne ayrılmıştı. Birinde ilköğretim müdürü, diğerinde memurları oturuyordu.

Öfkeli ve hızlı adımlarla yürüyor. Ben de peşindeyim.

Birlikte okul yapısından içeri giriyoruz.

Müdürün odasının kapısı hafif aralık... Fikri öğretmen, kapıyı bile tıklatmadan çekincesizce dalıyor odaya. Müdür bey masasının başında, önündeki evrakla meşgul. Ben kapının önünde bekliyor, ayak sesine başını kaldırınca, başımla selamlayarak giriyorum içeri.

Fikri öğretmen müdürü selamlamadan, kızgınlığını sesine yükleyerek:

“Müdür bey,” diyor. “Ben Büyükpolatlı Köyü İlkokulu Müdürüyüm. Benim makam ücretim yanıma vekil öğretmen olarak gelen bu arkadaşa verilmiş. Nasıl böyle bir yanlışlık yapılır?”

İlköğretim Müdürü, bu kaba davranış karşısında bile inceliğini elden bırakmıyor. Babacan bir tavırla gülümseyerek:

“Bunda bir yanlışlık yok hocam,” diyor. “Geldiği günden beri okulunuzun müdürü bu arkadaşınızdır.”

“Müdürlük görevini benden alıp, bir vekil öğretmene mi verdiniz?”

“Arkadaşınız vekil öğretmen değil. O Bakanlık buyruğuyla açılan iki aylık “Geçici Öğretmenlik” Kursunu bitirip, sınav kazanarak bu göreve getirilmiştir. Müdürlük görevi de Bakanlıktan verilmiştir. Arkadaşınızın göreve başlama yazısını dikkatli okusaydınız, anlardınız bunu. Ama dikkat etmemişsiniz. Geldiğinden beri okulunuzun yetkili müdürü odur. Makam ücreti de bu nedenle arkadaşınıza verilmiştir.”

Zaten kırmızı suratlı olan Fikri öğretmen daha da çok kızarıyor, ardından da mosmor kesiliyor. Öyle bozuluyor ki ne yapıp, ne edeceğini bilemiyor bir süre.

“Anladınız mı efendim?” diye yineliyor Müdür Bey.

“Anladım efendim.”

“Başka bir sorun var mı?”

“Yok efendim.”

“Bir daha bir makam odasına girerken kapıyı tıklatmayı ve saygılı bir biçimde konuşmayı unutmazsınız umarım.”

“Unutmam efendim.”

“Buyurun. Çıkabilirsiniz öyleyse.”

(SÜRECEK)