Bir yandan idam sehpasına gidenler… Diğer yandan kin, nefret ve öfkeyle onları idam sehpasına götürenler…

Ve toplum vicdanında asla kabul görmeyen ve de asla unutulmayan idamlar…

Ve de “Bir sağdan bir soldan” diyen bir zihniyetle yapılan idamlar…

Resmi bilgilere göre 1920-1984 arası, 15’i kadın toplam 712 kişi idam edilmiştir.

Bunun 438’i 1922-1950 arası, 38’i 1950-1960 arası, 77’si 1960-1970 arası, 16’sı 1970-1980 arası ve 49’u 1980-1984 arası yapılmıştır.

Son idam 1984’te yapılmış, kaldırıldığı güne kadar da hiçbir idam yapılmamıştır.

Ve DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde, “savaş ve savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar hariç” olmak üzere 3 Ağustos 2002’de idam cezası kaldırılmıştır.

Ama son günlerde 27 Mayıs idamlarının konuşulur olması nedeniyle, idamın yapıldığı günde bile işkenceye dönüştürülen idamları bir hatırlamak ve de hatırlatmak gerekti.

***

Adnan Menderes; 10 yıl Başbakanlık yapmış, 27 Mayıs darbesiyle devrilmiş, yargılanmış, 1961 yılının 17 Eylül günü İmralı adasında idam edilmişti.

Bir gün önce de iki bakan arkadaşı, F. Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmişti.

Peki, Menderes idam sehpasına götürülürken Prostat muayenesinin anlamı ne idi? İdam ipinin, kefenin, cellat parasının evinin kapısına asılmasının ve de ailesinden alınmasının anlamı ne idi? Yani bunlardan amaç ne idi?

Deniz Gezmiş; 68 kuşağının bir gençlik lideridir, yargılanır, idam cezası verilir. İki arkadaşı ile 6 Mayıs 1972 günü Ulucanlar Cezaevi’nde idam edilir.

boyu uzundur. Ayağı zemine değdiği için ölüm süresi uzun olur.

Tam 52 dakika süren ve işkenceye dönüşen bu ölüm anı, neden öyle izlenir olmuştur?

Ve de bu idamlar niçin birbirine izlettirilmiştir? Yani Yusuf Aslan’a Deniz’in, Hüseyin İnan’a Yusuf’un idamı neden izlettirilmiştir? Evet, bundan amaç nedir?

Seyit Rıza; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eğer devlet adına özür dilenecekse, ben özür diliyorum” dediği Dersim olayları nedeniyle idam edilen bir aşiret reisidir.

Oğlunun yaşı büyütülerek, kendi yaşı küçültülerek 1937'de idam edilmiştir.

İdam sehpasında son sözü “40 liram ve saatim var, oğluma verirsiniz” dediğinde “Oğlunu da asacağız” denir. Bunun üzerine “Beni oğlumdan önce asın” der, ama kabul edilmez. Oğlu, gözlerinin önünde asılır.

Ve de “Bir sağdan, bir soldan” diyen çarpık bir mantık…

12 Eylül’ün ilk idamları idi, ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve devrimci Necdet Adalı.

Pehlivanoğlu’nun babasına mektubunu okurken ağlamıştı Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Necdet Adalı için ise, “Beni burada arama, arama anne” diye başlayan “Şafak Türküsü”nü yazmıştı şair Nevzat Çelik.

“Önce sağdan idam yaparsak, solu tutuyor derler; soldan idam yaparsak sağı tutuyor derler. Onun için bir sağdan bir soldan astık” diyen bu mantığın temsilcisi Kenan Evren idi.

Ama bu ülkede tam 7 yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı, darbenin lideri Kenan Evren.

Hem de bu toplumun verdiği % 92 oyla seçilerek… Hem de çiçeklerle kutlanarak…

***

Elbette bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Peki, bu idamlar neyi çözmüştür?

Kabul edelim ya da etmeyelim bu insanlar kendince inandıkları bir davanın kavgasını vermişlerdir. Bir menfaat peşinde koşmamışlardır. Herhalde menfaat peşinde koşan da canını idam sehpasında teslim etmezdi.

-Yani bu idamlarla sorun çözüldü mü? Çözülmedi.

-Ama bu idamlarla telafi edilemeyen bir kamplaşma yaratıldı mı? Yaratıldı.

Oysaki…

-Bu insanlar için bugün anıtlar dikilmiştir.

-Her yıl anma törenleri düzenlenmiştir.

-Yattıkları cezaevleri müze yapılmıştır.

***

Elbette idam, yasada olduğu sürece bir cezalandırma yöntemidir.

İdam, bir hukuk hatası yapılarak da verilmiş olabilir; kasıtlı olarak da verilmiş olabilir. Ama idam anı bir insanın son görüntüsüdür. Bu an, bir intikam bir aşağılama anı değildir.

Ne yazık ki bu idam günleri ve idam anları, bir cezanın infazı olmaktan öte, intikam alınan bir hukuk gösterisine dönüşmüştür.

-Hem de o gün gözü, dili, beyni teslim alınmış bir hukuk gösterisi olarak…

-Hem de Türk yargısını inciten, itibarını sarsan, vicdanları kanatan ve de halen tartışılan bir hukuk gösterisi olarak…

Yani bu idamların arkasındaki hırs öyle bir büyümüş, öyle bir kontrolden çıkmış ki, son anını yaşayan bu kişilere duyulan kin ve öfke, idam anında bile sönmemiştir.

***

Bugün bu idamların üzerinden 80 yıl, 60 yıl, 50 yıl, 40 yıl geçmiştir.

Ama idam anının bile işkenceye dönüştüğü bu idamlar unutulmamış, unutulamamıştır.

O gün bu idam kararını verenler, o gün kalemini kıranlar, o gün aklını, vicdanını otoriteye teslim edenler ve de o gün bunu uygulatanlar bu idamlarla yüzleşebilmelidir.

Çünkü: Eğer idam cezası kalkmamış ve de uygulanmış olsa idi, bugün Ergenekon ve Balyoz davalarından çok sayıda subay darağacında can verecekti. Oysaki hepsi salıverildi.

İşte bu durum görülmelidir ve de bu durum unutulmamalıdır.