Hangi dilde ağlar çocuklar, / Hangi dilde güler?

Ağlamak her dilde tek anlamda, / Çince, İngilizce, Türkçe…

Burnunu çeke çeke ağlamak, / Belki biraz çocukça.

Ağlamak, hüngür hüngür, / Ağlamak, içini çeke çeke / İnsanca!

Benim güzel çocuğum, / Ya ağlatmak nece?

Kölelerden, tutsaklardan başlatıp / Günümüzün ozanlarına kadar…

Gözleri bağlı / Sorgularda, işkence evlerinde?

Çağına yakışır yaşamayı / Sevmeyi, düşünmeyi, çalışmayı..

Kısıtlayan tüm yasaklar / Yasalardan değil yalnız,

Sözlüklerden bile atılmalı!

Zorla güzellik yok! / Ozan da olsa dizelerinde…

Ağlatmaya zorlamak bizi, / Ne ozanca, ne insanca, ne uygarca…(Rıfat Ilgaz)

TARİHTEN BİR YAPRAK

ANAN NE GİYSİN SÜLEYMAN?

Yavuz Sultan Selim devlet harcamalarında olduğu gibi kişisel harcamalarında da sadeliği ön planda tutardı. Lüks ve israfa kaçan süslü elbiseleri giymeyi sevmezdi. Süslü elbiselerin kadınlara yakıştığını düşünür ve erkeklerin böyle giyinmelerini doğru bulmazdı. Günün birinde oğlu Şehzade Süleyman (Kanuni) pek süslü ve parlak kumaştan elbiseler giyinmiş ve pahalı mücevherler takınmış olduğu halde huzuruna çıkınca, “Sen böyle giyinirsen anan ne giysin Süleyman? Anana takacak ziynet bırakmamışsın!” diyerek azarlamış.

İDAMINDA BİLE ESPRİ YAPAN ŞAİR NEF’İ

Vezir Bayram paşaya hiciv yoluyla hakaret eden şiiri nedeniyle idama mahkûm olan Nefi, idamına dakikalar kala, araya birilerinin girmesi sonucu, Darüssâde ağası şairin affı için Sadrazama mektup yazmayı kabul eder. Nef’i ise başında durmuş, mektubu yazan zenci ağayı seyretmektedir. Az sonra bir damla siyah mürekkep divitten beyaz kağıda damlayınca, Nef’i çenesini tutamaz ve zenci ağaya “Efendim kağıda teriniz damladı” diyerek ölümüne neden olan son espriyi yapar. Ağa öfkelenip kağıdı yırtarken, Nef’i sarayın odunluğunda celladın yağlı kemendiyle boğulur ve cesedi denize atılır.

Ölümünden sonra kendisi için söylenen beyit meşhurdur.

Gökten nazire indi Sihâm-ı kazasına

Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın belasına…

Sihâm-ı Kaza (Nef’i’nin “Kader okları” adlı hiciv ve mizah yüklü eserinin adıdır.

MEŞHUR FRANZ LIZST (1811-1886) İSTANBUL’DA

Franz Lizst, meşhur Macar besteci ve piyanistdir. 1847 yılında İstanbul’a gelen ünlü besteci Franz Lizst, kendisi de sanata çok meraklı olan Sultan Abdülmecit’in huzurunda piyano çalmış ve Donizetti Paşanın (Giuseeppe Donizetti) bestelediği Mecidiye marşını seslendirmişti. Donizetti’nin Abdülmecit’in babası 2. Mahmut için bestelediği “Mahmudiye Marşı” on bir yıl, Sultan Abdülmecit için bestelediği “Mecidiye Marşı” da (1839) tam yirmi iki yıl boyunca Osmanlı Devletinin ulusal marşı olarak çalınmıştır.

BAADDİN FIKRALARI

1-Sünnet olan çocuğun eline asayı ver, başına tacı, sırtına pelerini tak, çükü sayesinde kral oldum sansın. Sonra “bu çocuğun aklı fikri niye hep çükünde” diye isyan et!

2-Kadın karnına koca dünyayı sığdırdı, siz dünyanıza bir kadını sığdıramadınız!

3-Hayvanlar insanlar kadar doğayı kirletmiyor. Lütfen ormanlarda da hayvanlar gibi davranın.

4-Dinsel eğitimle kalkınma olmayacağını umarım anlamışızdır!

5-Allah’tan mal, mülk istedim. Sanırım mal kısmını yüksek sesle söyledim, yağdırıyor kurban olduğum.

6-Eğer uzaylılar gerçekten varsa buradan seslenmek isterim. “Yeriniz varsa yatıya gelelim. Dünya çekilmiyor artık.”

7-Mezarlık girişinde, “Biz de gezerdik siz gibi, siz de geleceksiniz biz gibi” yazıyor. Adam ölmüş, hâlâ laf sokuyor.

8-Mesaj gelecek diye telefonu yanından ayırmayanlar aşkından değil de radyasyondan ölüp gidecek.

9-Eğer son birkaç yılda önemli bir fikrinizi değiştirip yenisini edinemediyseniz, hemen nabzınızı kontrol ettirin, ölmüş olabilirsiniz.

10-Seyahat insanı alçak gönüllü yapar. Size dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar.

28 Ağustos 2019