“...Aksi durumda bugün dershaneleri kapatmayı gündeme getirmiş olmak, dershaneleri elinde tutanlara siyasi bir tehdit olarak algılanacaktır" diye bitirmiştik dünkü yazımızı. Sonuçta aynen böyle oldu ya da böyle yansıdı.
Başbakan 9 Eylül 2012 konuşmasında bir tarih de vermişti dershanelerin kapatılması için.
“Eğitim öğretime hizmet verecekseniz, okullaşın, okullar kurun" diyerek "er geç 2013-2014'e biz o sistemle girmiş olacağız" demişti.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise, son noktayı koymuş ve "01 Ocak 2014'ten itibaren dershanelerin ruhsatları yenilenmeyecek. Dershaneler artık yasal olarak da Milli Eğitim sistemi içinde yer almayacak" demişti.
Peki, bu dershane kapatmadaki amaç nedir ya da ne olabilir?
-"4+4+4 Sistemi"ni bile yeteri kadar pedagojik değerlendirmesi yapılmadan, bir oldu-bittiye getirilerek uygulamaya koyan bir iktidarın, dershane konusunda bu ısrarlı ve kararlı davranışının amacı ne olabilir?
-Gerçekten eğitim sistemini dershaneden kurtarıp, daha nitelikli daha verimli bir sistem mi inşa etmektir?
-Dershaneler üzerindeki cemaat egemenliğini mi kırmak? Yani dershane üzerinden bir cemaatle mi hesaplaşmaktır?
-Ya da danışıklı bir dövüşle devlet olanaklarını, özel okula dönüştürecek cemaatlere mi kullanmaktır? Yani bir paslaşma mıdır?
Burada muhalefetin tavrını anlamak, daha da güç olsa gerek.
Sanki bu tartışmada iktidar cemaat karşıtı, muhalefet cemaat yanlısı olmuş.
Çünkü 2011 seçim beyannamelerinde "dershanelerin tasfiye edilmesi" yer almışken bugün dershaneyi savunur gözükmelerindeki amaç ne olabilir?
Acaba iktidar-cemaat tartışmasından yararlanarak cemaatin desteğini mi almaktır?
Oysaki ilerde ülkeyi yönetmek gibi bir siyasal hedefi olan muhalefetin, eğitim-öğretim konusunda daha tutarlı bir görüşü olması gerekmez mi?
İşin daha vahimi:
Bu ülke bir İslam cumhuriyeti mi ki, dershane üzerinden bir tartışmayla cemaatlere bir meşruiyet kazandırır olunmakta?
Bugün nasıl olur da; dershanelerin %60'ını, dershane yayıncılığının % 80'ini elinde tutan bir cemaat dershaneciliği savunulur duruma düşülmekte?
Yıllarca parasız eğitim diyen demokratik bir kavganın bugün geldiği nokta, dershane üzerinden iktidar-cemaat tartışmasında taraf mı olmaktır?
Kaldı ki biz ne dersek diyelim, dershane üzerinden AKP-Cemaat tartışması siyasetin gündemine oturmuştur.
Bu tartışma göstermelik midir? Bir paslaşma mıdır? Şimdilik bilemiyoruz.
Ama biliyoruz ki, zaten önümüzdeki dönemlerde sınavsız üniversiteye giriş dönemi başlayacak gibidir. Yani süreç bunu göstermektedir.
Bugün her ilde üniversite açılmıştır. Ve bugün 109'u Devlet, 70'i vakıf üniversitesi olmak üzere 179 üniversite vardır. Ve de sayısı sürekli artmaktadır.
Zaten tartışılan konu da, üniversite ve lise giriş sınavlarına hazırlık dershaneciliğidir. Yani meslek ve yetiştirme kursları veren dershaneler değildir.
Artık dershanelerin sınav kazandırmaya yönelik işlevi bitmek üzeredir. Ama "özel okul" hızla gelişmekte, devlet okullarının yerini almaktadır bugün.
Galiba devlet imkânlarının, özel okullara yönelik kullanılmasına daha bir meşruiyet kazandırılmak istenmektedir. Nitekim dershanelerin tasfiyesi ile arsa, kredi, eksik öğrencinin parasının devletçe ödeneceği gibi vaatler ifade edilmiştir.
Son yıllarda "Özel Lise, Özel Teknik Lise, Özel Anadolu Lisesi, Özel Fen Lisesi, Özel Meslek Lisesi, Özel Sağlık Meslek Lisesi..." gibi özel okulların hızla çoğalması, dershanelerin tasfiye edilmesinin gündeme gelmesinde önemli bir etken olmuştur.
Dershanelerin tasfiyesi bu okulları daha çekici hale getirecektir.
Ayrıca şu da bilinmelidir ki, ülkemizde eğitim-öğretim artık bir meta olmuştur. Bu toplumda sağlık talebi de, eğitim talebi de parayla alınan-satılan bir hizmete dönüşmüştür.
Aslında dershaneler de bunu fark etmiştir. Dershane birlikleri olan ÖZDEBİR, TÖDER, GÜVENDER ve ÖZER temsilcileri MEB ile anlaşma noktasına gelmişlerdir. Ancak bu geçişi az zararla atlatmak ister olmuşlardır.
Ve yeni kurulacak liselerin adı bile konulur olmuştur. Yani "Açık Lise", "Akademik Lise" gibi...
Daha da özeti, dershane olayı eğitimde yeni bir toplumsal mühendislik olayı olmuştur.