Dünyaca ünlü piyanistimizdir Fazıl Say. Türkiye'nin yetiştirdiği, ülkemizi yurt dışında tanıtan büyük bir müzisyen, bir klasik müzik dehasıdır. Zaman zaman çok aykırı olabilen ve de fikrini çekinmeden söyleyen biridir. İşte bu özelliği başının belası oldu.

Yine bir laf etti ki, ortalık karıştı. Adeta hedef haline geldi. Son günlerde muhafazakâr sanatın da tartışıldığı bir ortama balıklama girmiş oldu.

Fazıl Say daha önce Temmuz 2010 içinde arabesk için yine hedef haline gelen bir laf etmişti. "Arabesk, aydınlığın, çağdaşlığın, sanatçılığın sırtına külfettir" diyerek ve "Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum" diyerek müzik ve sanat dünyasını sarsmıştı.

Çok ağır cevaplar almıştı. Işın Karaca, Ahmet Hakan, Hakkı Bulut, Müslüm Gürses, Sibel Can, Tarkan, Şevval Şam, Sezen Cumhur Önal, Nihat Doğan, Ayşe Arman, Orhan Gencebay gibi bir çok sanatçı Fazıl Say'a cevap vermişlerdi.

Ünlü fotoğrafçımız Ara Güler ise, "Fazıl kendini bir bok sanıyor" diyerek en ağır cevabı vermişti.

Bu konuyu 20 Eylül 2010 tarihli Çorum Haber'de yayınlanan yazımda işlemiş ve önce bir olayı anlatmıştım.

Geçmiş yıllarda Nemrut dağında Adıyaman halkına ilk kez bir klasik müzik sunulur. Bir konser için giden ünlü türkücü Selahattin Alpay Adıyaman'da bir vatandaşa durumu sorar. Adıyamanlı vatandaş "Valla yeğenim Nemrut, Nemrut olalı böyle işkence görmedi" diyerek çok çarpıcı bir cevap verir.

İşte bu cevaptan hareketle yazımı şöyle bitirmiştim:

"Fazıl Say Anadolu'nun bu gerçeğini görmeli ve sözlerini özenle seçmelidir. Ama Fazıl Say'ların kolay yetişmediği de görülmeli, tüm dünyada Türkiye'yi tanıtan, yüz akımız Fazıl Say'ın değeri bilinmelidir" demiştim.

Elbette sanat yalnız toplumu eğlendiren bir faaliyet değildir. Sanatçı da yalnız eğlendiren bir palyaço değildir.

Sanatın ve sanatçının özelliği topluma aykırılıkları sunarak, bir ölçüde değer yargılarıyla yüzleşmesini sağlamak; toplumsal aydınlanmaya katkıda bulunmaktır.

Ancak ülkemizde sanatın ve sanatçının karşılaştığı güçlük ve engeller, 400 yıl önce Rönesansını yaşamış batı tipi bir toplumsal yapıya kavuşamamış olmamızdır.

Oysaki Türkiye toplumunun kültürel dokusu, Asya kültürü ile İslami değerlerin ve yaşam biçiminin bir sentezidir. Bu doku halen topluma egemendir.

İşte Türk aydınının toplumla buluşamamasının nedenlerinden biri, batı toplumunun değer yargılarıyla böyle bir kültürel dokuya seslenme biçimidir.

Fazıl Say'ın sözleri bu nedenlerle ağır bir karşılık bulmakta. Türkiye'nin yüz akı olan bir deha olduğu unutulup, her söylediği söz kendine karşı bir silah olarak kullanılmakta. Üstelik çok da incitici ve de sanat dünyasını ürkütmüş olarak.

Son günlerde Fazıl Say, bir sosyal paylaşım sitesi olan Twitter'a "ben ateistim" diye bir mesaj ve Ömer Hayyam'dan "Irmaklardan şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir?...." diye devam eden bir dörtlük yazınca kıyamet kopmuştur.

Hiç gereği yokken; toplumsal aydınlanmaya hiçbir katkısı olmayan, toplumun inanç değerlerini hırpalıyor gibi algılanan bu ifadeler, büyük bir tepki toplamıştır. Üstelik Fazıl Say üzerinden modern sanatla hesaplaşmak isteyenlere de büyük bir fırsat yaratmıştır.

Özellikle muhafazakâr basında ve görsel medyada hedef haline getirilmiştir. En ağır cevabı ise köşe yazarı ve bu gün milletvekili olan Şamil Tayyar vermiştir.

Şamil Tayyar, "Kuran'ın seçmeli ders olmasına içerleyip kutsal kitabımız ve ezana küfreden insan kılığındaki Fazıl Say, hangi kerhanede dünyaya geldi" şeklinde bir milletvekilinden beklenmeyen ve de yakışmayan ağır bir ifade kullanmıştır.

Ve artık dünyaca ünlü müzisyenimiz Fazıl Say, ülkesinden gitmeyi düşünmekte ve Japonya'ya yerleşeceğini ifade etmektedir.

"Türkiye'de yüzde yüz dışlandığımı düşünüyorum" demekte.

"Plajdaki kum tanesi gibiyim. Halktan destek göremiyorum. Arabesk dünyasının isimleri beni din düşmanı yaptı" demekte.

"Ateistim deyince ya da bir Havyam dörtlüğünü Twitter'da paylaşınca yemediğim hakaret, küfür, alay kalmadı" demekte.

"Tavşan dudaklı, yamuk ağızlı diye hakaret ediyorlar" diyerek ülkesine ve halkına kırgınlığını ifade etmekte.

Ne yazık ki:

-Heykel ve resim sanatının ancak cumhuriyetle girebildiği,

-Yazarlarının, şairlerinin cezaevlerinde yetiştiği,

Ve Ruhi Su gibi büyük bir halk müziği sanatçısının, yurt dışı tedavisine izin verilmeyerek ölüme terk edildiği bir ülkede Fazıl Say'a yapılan bu tepkiler adeta normal karşılanmaktadır.

Elbette aydınlarımız, sanatçılarımız bu toplumun sosyal ve kültürel dokusunu iyi görebilmelidir. Ama aydınlarımıza, sanatçılarımıza gösterilen bu tepkilerin de Cumhuriyet Türkiye'sine yakışmadığı bilinmelidir.