İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Yıldırım ve İmamoğlu'nun 16 Haziran Pazar günü yapılan TV karşılaşması bugünle 5 gündür tartışılır, olumlu ya da olumsuz eleştirilir oldu.

Ama bizde tarafsız basın olmadığı için, herkes tuttuğu tarafa yontarak bir değerlendirme yaptı.

Yazılı ve görsel basında Binali Yıldırım tarafı Yıldırım'a, Ekrem İmamoğlu tarafı İmamoğlu'na övgüler yağdırdı.

Ama hem övgülere hem de değerlendirmelere baktığımızda bu karşılaşmanın, seçimin kaderine etki etmeyeceği ya da edemeyeceği de görünür oldu.

Ve de kim kazanırsa kazansın, kabağın moderatörün başında, yani İsmail Küçükkaya'nın başında patlayacağı da belli oldu.

(Moderatör: Bir oturumu yöneten, bir söyleşiyi yönlendiren kimse...)

***

İsmail Küçükkaya'nın Yıldırım ve İmamoğlu ile görüşmesi normal miydi?

Bu görüşmeler gizli olmadığı sürece çok normaldi. Çünkü daha sağlıklı bir söyleşi için, yapılması gereken bir ön görüşmeydi bu.

Kaldı ki soru verecek kişi, herhalde böyle bir açık görüşmeyle ve de güpegündüz bir otele giderek de vermezdi.

Zaten sorular da günlerce konuşulan, yazılı ve görsel basında günlerce tartışılan çok da gizli tutulacak sorular değildi.

Ne yazık ki Küçükkaya'nın adaylarla görüşmesi, özellikle de İmamoğlu ile görüşmesi, oturumu gölgelemeye, seçim sonucunu şaibeli hale getirmeye kullanılır oldu.

Yine de bir soralım:

-İsmail Küçükkaya bu buluşmayı, bu karşılaşmayı iyi yönetebildi mi? Hayır.

-Beklenen bir heyecanı yaratabildi mi? Hayır.

Çünkü bir sabah haberi sunmakla bir oturum yönetmenin farkını göremedi.

***

Peki, bu karşılaşmanın yapılması doğru mudur?

Elbette doğrudur.

Demokratik bir ülkede demokrasinin bir gereğidir bu tür karşılaşmalar.

Gelişmiş ülkelerde mutlaka yapılan, geçmişte bizde de yapılagelen bir yöntem olmuştu bu karşılaşmalar.

Çünkü halk seçeceği kişiyi tüm özellikleriyle tanımak ister. Söylemlerindeki samimiyeti duymak ister.

Özellikle gönül bağı kurduğu siyasi liderlerin, TV ekranındaki duruşunu görmek ister.

***

Bu karşılaşma verimli oldu mu?

Hayır. Açık olarak ifade edilirse hiçbir şeye benzemedi.

Günlerce konuşulanlardan başka bir şey sorulmadı. Yıldırım ve İmamoğlu da günlerce söylenenlerden başka bir şey söylemedi.

Hiç olmazsa daha önce konuşulanlar daha etkileyici konuşulabilirdi. TV ekranına kitlenmiş insanlarda daha bir heyecan yaratılabilirdi. Ama olmadı.

Yani 3 saat boşa harcanmış ve de böyle önemli bir fırsat kaçırılmış oldu.

Sonuçta bu karşılaşma, kimseye de bir şey getirmedi.

Zaten 17 Haziran 2019,'Pazartesi günlü yazıma da "Bir şey çıkacağını sanmıyorum" diye bir giriş yapmıştım. Şimdi ise bugünle birlikte iki gün kaldı. Seçmenin kararı kesinleşti.

Daha da ötesi, kemikleşti. Kararsız seçmen kalmadı.

***

Bu karşılaşma Türkiye demokrasisine bir katkı sağlar mı ya da sağladı mı?

Evet, sağladı.

İstanbul seçimine fazla bir katkı sağlar olmasa da Türkiye demokrasisine mutlak bir katkı sağlamış oldu.

Özellikle de ekilen kin ve nefret tohumlarıyla kamplaşmış ya da kamplaştırılmış bir toplumda, hakaret dolu bir siyaset dilinin dolaşımda olduğu bir ortamda:

-Siyasi rakiplerin TV ekranında birlikte olabilmesi...

-Yıldırım-İmamoğlu karşılaşmasında olduğu gibi incitmeyen bir dil kullanılması...

-Karşılıklı hediyeler verilerek birlikte bir aile resmi görüntüsü verilmesi...

Yıllardır Türkiye demokrasisi için özlemi duyulan çok olumlu görüntüler oldu. Zaten belediyeler de demokrasinin beşiği olmalıydı.

Galiba bu programın, yani bu karşılaşmanın, demokrasi için en önemli yanı da bu oldu diyebiliriz.