Ülkemizin ekonomik durumu iyi değil.

Döviz ve altın fiyatları, küçük gerilemeler olsa da, genel çizgi itibariyle yukarı doğru tırmanışta.

Geçim sıkıntısı gerçekten büyüdükçe büyüyor. Açlık sınırında yaşayan büyük yığınlar var ve 10 bin lira seviyesine yükselen yoksulluk sınırı, rahmetli Turgut Özal’ın “orta direk” dediği orta sınıfı da aşağı doğru çekiyor.

*

Dış dünyada “yalnızlık” sorununu da aşabilmiş değiliz.

Cumhuriyet tarihi boyunca, hatta Osmanlı döneminde bile yönümüz Batı…Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık da Batı’da…Ama, Batı’nın demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uyum konusunda üzerimize düşen çabayı göstermediğimiz de bir gerçek.

Batı’nın çifte standardı ve Türkiye’yi güçsüz bırakma niyetleri elbette tartışma götürmeyecek kadar açık, ama biz, onlar istiyor diye değil, bize yakışanı budur diye neden demokrat ve medeni bir toplumu inşa edemiyoruz ki?..

*

Her gün en sıcak şekilde yaşadığımız bir başka sorun ise, küresel iklim değişikliği…

Özellikle Çorum’un, ülkenin en kurak illerinin başında gelişi…Kuruyan barajlar, göller, dereler…Çekilen yeraltı suları…

Gelecek kuşakları düşününce, uykuları kaçmayan var mı?

Dünyayı, elbirliği ile yaşanmaz hale getirdik ya, tümden elden çıkarmamak için hâlâ yapılabilecek şeyler olduğu düşünülüyor.

Glasgow’daki İklim Zirvesi bunun için düzenlendi. Sera gazı salınımı sınırlanabilir mi? Böylelikle dünyanın kötü gidişi bir noktada olsun durdurulabilir mi?

Daha fazla üretim hırsıyla, gerekli önlemleri almadan atmosferi kirletmeye devam eden sanayi ülkeleri, biraz olsun frene basabilirler mi?

Gelişmeleri kaygı içinde izleyenlerin, içlerinde yaşattıkları umut kırıntıları bunlar.

*
Ve bütün bu olumsuzluklar içinde umut verici bir haber Glasgow’dan geliyor. ABD ile Çin’in iklim krizi konusunda uzlaştıkları bilgisi paylaşılıyor.

Dünyanın bir “ohhh” çekmesi için henüz erken, ama ufukta beliren bir umut ışığı var.

Gerçekten, üzerinde yaşadığımız yerkürenin yok oluşa doğru sürüklenişi duracak olursa eğer, her türlü sorunun, sıkıntının üzerinde bir rahatlama sağlanmış olacak.

Yazımızın başında sıraladığımız ülkemizin tüm bunalımlarının “çözümlenebilir şeyler” olduğunu, bu noktadan baktığımızda görebiliyoruz ancak.

Barışı tesis edersek, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü egemen kılarsak, bunların hepsinin üstesinden gelebiliriz.

Yeter ki, gelecek kuşaklara bir “dünya” bırakabilelim…

Yaşanabilir bir dünya…