İttifaklar oluştu... Adaylar belirlendi... Ve de büyük çoğunluğu ilan edildi...

-Ama halka danışıldı mı? Hayır.

-Adaylar üzerinde halkın belirleyici bir iradesi oldu mu? Hayır.

Peki, demokrasi nedir?

Halk idaresidir. Halkın kendi kendini yönetmesidir.

Temsili demokrasi nedir?

Halkın egemenlik haklarını doğrudan değil de seçtiği temsilciler aracılığı ile kullanmasıdır. Elbette, yöneteceklerini de bizzat kendinin seçmesidir.

Peki, Türkiye'de böyle mi olmakta? Hayır.

Siyasi liderler, başkan adaylarını belirleyip ilan eder... Halkımız da tıpış tıpış gidip oy kullanarak onların seçtiklerimi seçer!

* * *

Ne yazık ki, ülkemizde hep böyle olmuştur ve de yine böyle olmaktadır.

Ne milletvekili adaylarında, ne belediye başkanı adaylarında, halkın gerçek bir tercihi belirleyici olmamış, olamamıştır.

Buna da "demokrasinin, halk iradesinin" gerçekleşmesi denilmiştir. Bunun gerçek bir demokrasiyle, halk iradesinin gerçekleşmesiyle ne ilgisi vardır, bilemiyorum.

Oysaki demokrasi, ancak kitlelerin politik sürece aktif olarak katıldığı, katılabildiği bir durumdur...

Ve de demokrasi, merkezden çevreye doğru değil, ancak çevreden merkeze doğru politik bir hareketliliğin sonucu gerçekleşebilir...

Nitekim diyebiliriz ki, merkezi yönetim devleti (resmi anlamda otoriteyi) temsil ederken, yerel yönetimler halkı temsil etmektedir.

İşte bu nedenle demokratik yaşam yerelde başlar diyebiliriz...

Ancak demokrasi gerçek bir yurttaş kimliğine dayanır. Çünkü yurttaş, aktif olarak kamusal yaşama katılan "politik bir özne"dir.

* * *

Görünen o ki, bu seçim dönemi de gergin ve de çok tartışmalı geçecektir.

Çünkü gerginlik tohumları şimdiden ekilmektedir.

Siyasi liderlerin ağzından yine kin ve nefret sözleri yayılmakta, yazılı ve görsel basın bu sözlerle doldurulmaktadır.

Zaten birbirini vatan haini gibi gören bir iktidar ve muhalefet varken, sanki geri dönüşü olmayan daha büyük bir yarılmanın tohumları ekilmektedir...

-Başkan adayları bu gerginliğe katılır mı, yoksa yumuşatabilir mi? Bilemiyoruz. Elbette meydanlara çıktıklarında görülecektir.

Ama bu gerginliği yumuşatmaları gerekmektedir. Çünkü sonuçta halkla her gün karşı karşıya gelecek onlardır.

Oysaki daha şimdiden tartışılır bir seçim iklimi yaratılır olmuştur.

-Hem TBMM Başkanı hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Binali Yıldırım, hiç de inandırıcı olmayan bir ifadeyle "Seçim siyasi bir faaliyet değildir" demiştir.

-Ve de ardından "Anayasa diyor diye meclis başkanlığından istifa edecek ya da adaylıktan vazgeçecek değilim" demiştir.

Yani şimdiden bir anayasal tartışmanın önü açılır olmuş değil, açılmıştır bile.

* * *

Evet, 31 Mart 2019 yerel seçimlerine 2,5 ay kaldı.

Bir rastlantı mıdır, bilemiyoruz ama 31 Mart tarihi, siyasal tarihimizde "31 Mart Vakası" olarak bilinen önemli bir günü de hatırlatır.

Miladi takvime göre 13 Nisan 1909'da olan bu olay, Rumi takvime göre 31 Mart 1325 gününe denk geldiği için "31 Mart Vakası" olarak bilinir.

İkinci Meşrutiyet'in 1908'de ilanından bir yıl sonra, arkasında derin güçlerin bulunduğu bir kalkışmadır. Siyasal tarihimizin en karanlık bir günü olmuştur. Ama bastırılmıştır.

Bugün ise 31 Mart 2019"un, bir yerel seçim olmanın da ötesinde bir anlamı ve bir işlevi olacaktır.

-Ekonomik ve siyasi alanda duyulan sıkıntıların bir sorgulaması yapılacaktır.

-Parlamenter sistem yerine getirilen ve de güçler ayrılığını yok ettiği tartışılan Başkanlık sistemi sorgulanacaktır.

-Yani kullanılacak oylarla bu sistemden memnun olunup olunmadığı sandığa yansıtılacaktır.

Ama bir koşulla:

Eğer halkımız; verasetle intikal eder gibi bir siyasi yandaşlık anlayışını bir an için terk eder, gerçekten bağımsız iradesini koyabilirse...