Hayat rotasından çıktı salgınla…

Gerçi bizim açımızdan iş hayatı aynen devam ediyor, ama, robot gibi adeta, geliyoruz işe, gidiyoruz eve…

Sosyal yaşam yok, dost buluşmaları yok…Stres atacak ortamlar yok…

Daha ötesi, her gün nice tanıdıkların Covit-19’a yakalandığı haberiyle sarsılıyoruz. Yakından, uzaktan tanıdığımız ya da hiç tanımadığımız nice insanların ölüm haberini yazıyoruz, içimiz burkularak.

Ölümler hayatın gerçeği.

Büyük ozan, “Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü” diyor ya…

Ama, pandemi sürecinde bir kat arttı ne yazık ki…

Ölüm haberi alınca hemen soruyoruz: “Covit’ten mi?”

Ne farkeder?

Hangi nedenle olursa olsun, ölenlerimizi, alışılmış törenlerle, kalabalık cemaatle, içimize sinerek defnetme olanağına bile sahip değiliz ki…

Kalabalık cemaatleri de izlediğimiz oluyor gerçi ya, o başka…

*

Nisan ayının ikinci yarısında, yakın çevremden çok kaybım oldu. Önce İzmir’den, değerli dost Memduh Tuluk’un eşi Yüksel Tuluk’un vefat haberi geldi, Covit’ten…22 Nisan akşamı bir can dostun, Yaşar Seres’in kalp yetmezliğinden hayatını kaybedişi…25 Nisan’da eniştem Şükrü Keçecioğlu, İstanbul’da Covit’e yenik düştü…Ve 30 Nisan Cuma günü, kardeşim Recep Yolyapar’ın kayınvalidesi Zeynep Korkmaz’ın, geçirdiği felç sonucu bu hayattan kopuşu…

Memduh Tuluk da Covit tedavisi gördüyse de, iyileşip hastaneden taburcu oldu.

Cemal Süreya’nın dediği gibi, “her ölüm erken ölümdür”…

Hele de ben…

Ne erken ölümler yaşadım.

Gerçekten erken ölümler…

Bir şey var ki, ölüm acısına alışma ya da dayanıklılık diye bir şey söz konusu değil.

Her ölüm kendi acı çukurunu açıyor yüreğimizde.

*

Yeri geldikçe yazıyorum çocukluk, ilk gençlik anılarımı. Bir yarısı Yavruturna, diğer yarısı Yeniyol’da kalan bizim mahalleyi…Hele de çocukluğumuzun sinema tutkusunu…

Tom Miks - Teksas yılları da desek yeridir o yıllara…Okumayı öğrenmemizle birlikte başlamıştır sanıyorum resimli macera kitaplarına olan tutkumuz…Mahalleden Yalçın Sol’la bu kitapların ticaretini yaptığımızı da bir vesileyle anlatmıştım. Ticaret olup da, dergiyi alıyoruz, okuyup satıyoruz. Kârımız herhalde bedava okumuş olmak…Tabii mekân belli: Turan Sineması’nın önü…

*

Mahalleden en yakın arkadaşlarım Yalçın Sol ile Doğan Memiş Erkek Sanat Enstitüsü’nde okuyorlar.

Ben Çorum Lisesi’nde olsam da, bir ayağım Sanat Okulu’nda…

1960’ların ikinci yarısında Yalçın, tiyatroya başladı. Çok yetenekliydi. Kısa zamanda oyuncu olarak kendini kanıtladığı gibi, oyun yönetmeye de başladı. Tabii beni de çekti tiyatronun içine…Sanırım 1967 yılıydı.

Yaşar Seres’le o ortamda tanıştım.

Erkek Sanat Enstitüsü’nün bando şefi olarak “efsane” bir adamdı.

Mert, dürüst, dobra…

Sert karakterinin altında incecik yufka yüreğini kısa sürede görebiliyordunuz ama…

Ve paha biçilmez dostluğunu, en somut şekilde test etme imkânınız oluyordu.

*

Erkek Sanat Enstitüsü ile yeni açılan Ticaret Lisesi, ders yılı sonunda ortak bir tiyatro oyunu sahneye koyuyorlar.

Ben de Çorum Lisesi’nden “misafir sanatçı”…

Sanat Okulu’ndan arkadaş halkası daha da genişliyor doğal olarak.

Ve okulu bitirip iş hayatına atılmış Yaşar Seres’in finansörlüğünde, gündüz matinesi iyi geçen, ama suaresi kötü hava koşullarının azizliğine uğrayan, benim de sunucu olduğum eğlence gecesi…

İlk gençliğin olanca saflığıyla, ne güzellikler yaşadık o “umutlar ilkbaharı” dediğimiz zamanlarda.

*

Yıllar yıllar girdi araya…

Herkes kendi hayat mücadelesinde…

Pek ender görüşebiliyorduk, ama bir araya geldiğimizde, araya hiç zaman girmemiş gibi sımsıcaktı dostluğumuz…Elvan Eker’in bağındaki buluşmalarımızda, mahalle arkadaşımız Ünal Sekirden de oluyordu. Ve bir yandan Yaşar, diğer yandan Yalçın, gülme krizlerine sokuyorlardı bizleri.

Yalçın’ın bu özelliği tanıyan herkes tarafından bilinir de, Yaşar Seres’in inanılmaz mizah zekâsını, yakınında bulunmayan bilemez.

*

Değerli dost İsmail Alapala ile son yıllarda birkaç kez eski dostları bir araya topladık. Yaşar Seres, Yalçın Sol, Gazi Özkubat, Orhan Altıntaş…Son buluşmada Adnan Türkoğlu…

Benim de artık, dinleye dinleye ezbere bildiğim Erkek Sanat Enstitüsü anıları…Hocalara yapılan muziplikler…

Her buluşma bir terapi adeta…

Samimiyeti duyumsama ve ruh dinginliğine ulaşma…

*

Sürecekti buluşmalarımız…

Ama Yaşar Seres oyunbozanlık etti...

Çileli yaşamın her güçlüğüne göğüs germiş o yiğit adam, kalbine yenildi…

Anjiyo tetkikini yapan sevgili kardeşim Kardiyoloji Uzmanı Dr. Osman Karaaslan, damarlarının çok ince olduğunu, müdahalenin mümkün olamayacağını söyledi.

Yoksa ben, Ankara’da da by-pass için gereken hazırlığı yapmıştım…

Demek içindeki o naiflik, damarlarının inceliği ile de doğru orantılıymış.

*

Seni unutmayacağız sevgili dost.

Kaybettiğim tüm yakınlarım, dostlarım, sizleri unutmayacağım.

Mekânınız cennet olsun.



Yaşar Seres


Bir bayram öncesi…(Soldan sağa) Ayaktakiler: Gazi Özkubat ve bando şefi Yaşar Seres…Oturanlar: Orhan Altıntaş, İsmail Alapala…

19 Mayıs 1967…Güreşçi Gazanfer Özdemir, arkadaşları Gazi Özkubat ve Yaşar Seres’le…

6 Aralık 2018…Dalgıçlar Otel’de…

15 Aralık 2019…Şehir Kulübü’nde…

6 Temmuz 2020…Alapala Makina’da…Bahçedeki toplu fotoğrafta (soldan sağa) Orhan Altıntaş, İsmail Alapala, Yalçın Sol, Yaşar Seres, Gazi Özkubat, Adnan Türkoğlu, Mehmet Yolyapar…