BASKIN BASANINDIR

Sonra, Astsubay Selim, uzman çavuş ve erlerle birlikte ellerinde silahları Celal’in peşi sıra yürüdüler. Bir patikadan güçlükle ilerliyorlardı. Derenin içi tümden fundalıktı. Yeşilin bin bir tonuyla bezenmişti suyun iki yakası. Yamaçlar meşe ormanıydı. Evkaya Suyu’nun kaynağından buz gibi su içtiler. Sürdürdüler yolculuklarını. Bir süre sonra dere geçit vermeyince, derenin yamacına vurdular. Sık meşelerin arasından gittiler. İlerde arazi sarplaşmaya başladı. Derenin iki yamacı kayalık ve seyrek ağaçlıktı. Çevreden görünme olasılığına karşı dereye indiler. Dereye yukarı yürümek oldukça zorluyordu onları.

Yüzbaşı Ahmet Bey:

“Çok mu daha yolumuz?” diye sordu. Celal’e.

“Az kaldık komutanım,” dedi Celal. Eliyle işaret ederek: “Mağara hemen üst yanımızda. Yani, o sıra kayalığın altında.”

“Tamam,” dedi Yüzbaşı. O durdu astsubay ve askerler de durdular.

Silahları omzundaydı hepsinin de.

“Önce şu mağarayı ve konumunu bir görelim. Ona göre düzenimizi alalım. Siz yerinizde kalın arkadaşlar!” dedi askerlere. Celal’le Astsubay Selim’e buyurdu: “Siz de benimle gelin!

“Baş üstüne komutanım!” dediler.

Birlikte çevreyi de kollayarak kayaların, ağaçların arasından sessizce mağaranın önüne kadar çıktılar Küçük bir düzlüktü önü. Görüş alanı genişliyordu burada. Sarp kayalıklardan oluşan derenin kuzey yamacındaydı mağara. Yer yer bodur meşeler ve ardıçlar vardı kayalık dere boyunda. Çevre olabildiğince sessiz ve ıssızdı. Yüzbaşı boynunda asılı dürbünüyle çevreyi şöyle bir gözden geçirdikten sonra:

“Görünürde kimseler yok Selim. Askerleri çağırabilirsin.”

“Baş üstüne komutanım!”

Askerler az sonra yanındaydı.

Yüzbaşı, Celal’e teşekkür ederek:

“Şimdilik sen arabaların yanına dönebilirsin,” dedi. “Daha önce de dediğim gibi, telefonla aradığımda buraya en yakın noktaya arabalarla gelir, yanımıza ulaşırsınız!”

“Tamam komutanım,” diyerek oradan ayrıldı.

“Mağaranın girişi gerçekten çok darmış komutanım,” dedi Astsubay. “İki kişi birden giremez.”

“Doğru. Çocukların dediği gibi de, önünde bir çalı var. Bu da onların mağarada olmadığı anlamına geliyor. Peki şimdi sence öncelikli olarak ne yapmamız gerekir?..”

Astsubay:

“Komutanım; Önce mağarayı kolaçan etmek gerekir. Tarihi eserler içeri de mi; yoksa, biz gelmeden adamlar alıp götürdüler mi?”

“O zaman yanına bir er al; girip yoklayın bakalım duruyor mu? Yalnız elinizi çabuk tutun. Siz içerideyken gelivermesinler adamlar. Tavrımızı da ona göre alalım.”

“Baş üstüne komutanım!”

Astsubay bir elinde silahı, bir elinde el lambası ve seçtiği bir erle birlikte girdi mağaraya.

Bu arada Yüzbaşı Ahmet, her türlü olasılığa karşı erleri kayanın önündeki çalının arkasına gizledi.

Bir süre sonra, Astsubay Selim’le er çıktılar mağaradan. Çalıyı yeniden deliğin önüne aldıkları biçimde tıkarken heyecanla:

”Duruyor Komutanım!” dedi. “Çocukların dediği gibi iki koli tarihi eser var! Koliler torbaların içinde!”

”Sağ ol Selim!” dedi Yüzbaşı. “Bu iyi bir haber işte. Elimiz boş dönmeyeceğiz. Çocuklar, adamların batıya doğru gittiğini söylemişlerdi. Gelişleri de o yönden olur herhalde. Ama yine de biz hazırlığımızı her türlü olasılığa göre yapalım. Düzenimizi de ona göre alalım.”

Saatine baktı: 4.30’a geliyordu. Çevreyi dürbünüyle yeniden taradıktan sonra:

“Arkadaşlar,” dedi “Aldığımız istihbarata göre kaçakçılar, saat beş gibi burada olacaklar. Biz burayı kuşatmaya alıp bekleyeceğiz. Ne zaman ki onlar mağaradan tarihi eserleri çıkarıp, kendi aralarında ‘al gülüm, ver gülüm’ yapacaklar; işte o zaman harekete geçeceğiz. Onları etkisiz duruma getirdikten sonra da eserlere el koyacağız. Sakın ha, benden işaret almadan hareket etmeyin! Dikkatli olun! Hiç birinizin burnunun kanamasını istemem. Eşkıyanın ne yapacağı belli olmaz çünkü. Şimdiden hepinize başarılar diliyorum!”

Dedikten sonra, Selim astsubayı kaçakçıların gelişini dürbünüyle gözleyip haber vermesi için, yanında bir erle birlikte yukarıya, kayanın üzerine gönderdi. Orası daha egemen bir noktaydı. İki eri mağaranın alt yanına, iki eri de batı bölümüne yerleştirdi. Uzman çavuşla diğer eri de yanında tuttu.Herkes çok iyi gizlenmiş ve mağara önünü kuşatmaya almış konumdaydı. Ondan sonra silahları ellerinde bir bekleyiş başladı.

(SÜRECEK)