“Zeynep gelince…”

Cemre heyecanlanmıştı.

“Zeynep gelince mi dedin?”

“Evet. Zeynep gelince dedim.”

“Yaşasın!..” diye bir sevinç çığlığı attı Cemre.

“Ancak, dedesiyle babaannesi izin verirse…”

“İzin vermezlerse, biz gider izin alırız,” dedi Özgün.

“Alır getiririz,” dedi Emre de.

Tam bu sırada bahçenin alaca kapısı önünde, elinde omuz çantası, yanında Gamsız’la birlikte Zeynep göründü,

Zafer Bey gülümsedi:

“İyiler sözünün üstüne gelirlermiş.”

Cemre kalkıp koşarak karşıladı Zeynep’i. Kırk yıllık özlemliymiş gibi kucaklaştılar.

“Hoş geldin canım. İzin aldın demek!”

“Aldım. Bugün akşama kadar sizlerle birlikteyim.”

“Birlikte olacağımız için çok mutluyum,” dedi Cemre.

“Ben de, ben de çok mutluyum.”

Özgün’le Emre de kalktılar.

“Hoş geldin!” dediler Zeynep’e.

Ardından Özgün Emre’ye dönerek:

“Prenses bir arkadaş buldu ya, çabucak unuttu bizi.”

“Gerçekten de öyle oldu.”

“Ne o? Kıskanmaya mı başladınız, Şehzade’yle Prens Hazretleri?”

“Nasıl kıskanmayız Büyükbaba?” dedi Emre.

“İkiniz bir olup da biner misiniz benim dalıma ha?” dedi Cemre. “İki ikiye eşitlendik. Şimdi durun bakalım karşımızda.”

Ardından da hep birlikte güldüler.

Gamsız da devinerek sevinçle mızırdanıyordu yanlarında.

“Sen de hoş geldin Gamsızcığım,” dedi köpeğe.

Cemre’yi kokluyor, elini yalamaya çalışıyordu köpek.

Ardından Gamsız’ı sevdiler.

Zeynep:

“Özellikle Zafer Amca’ya çok teşekkür ediyorum,” dedi. “O sizleri Yayla’ya getirmeseydi tanışmamız mümkün olmazdı. Tanışmayınca da, birlikte olamazdık. Onun sayesinde yaşıyoruz bu sevinci ve bu mutluluğu.”

“Sizlerin sevinci ve mutluluğu bizlerin de mutluluğudur kızım. Tüm çabamız sizler için.”

“Eyvah, dedi Özgün. “Uyku tulumlarınızı katlayıp kaldırmayı unuttuk,”

“Öyleyse, hemen iş başına!” dedi Zafer Bey.

“Hemen Büyükbaba” dediler, koştular.

Zafer Bey:

“Seninle dostluğumuzu pekiştirelim Gamsız,” dedi.

Bir kıyıda sakladığı yemek artıklarını köpeğin önüne koydu. Hayvan yemedi. Zeynep’e bakıyordu.

“Beğenmedi galiba.”

“Hayır,” dedi Zeynep. ”Benden izin bekliyor.”

“Olamaz!”

Zeynep Gamsız’a:

“Hadi bakalım Gamsız’ım! Yiyebilirsin onları.”

Hayvan bu söz üzerine yemeye koyuldu.

“Hayret” dedi Zafer Bey. “Ne asil hayvan.”

Hayranlıkla izlediler Gamsız’ı.

Bu arada Emre’yle Özgün de dönmüştü:

“Görev tamamdır komutanım,” diye askerce bir selam verdiler Büyükbabalarına.

“Maskaralar sizi,” dedi. Ardından, “Çantalarınızı alın. Ormanın kıyısına doğru gidin. Şöyle kuşbakışı çevreyi seyredin; oyalanın oralarda. Fazla uzağa açılmayın. Zeynep size rehberlik yapacaktır zaten.”

“Elbette Zafer Amca,” dedi Zeynep.

“Ben de biraz yiyecek hazırlığı yapayım. Sizlerle iki saat sonra ormanın kıyısında buluşalım. Anlaşıldı mı?”

“Anlaşıldı,” dediler sevinçle.

Çocuklar bahçeden çıkıp dolaştılar kulübenin arkasına. Havuza akan sudan bir kaç yudum içtiler. Boş alanı bir baştan bir başa yürüyüp ormanın kıyısına vardılar. Bu düz alanın kuzeyi de ormandı. Yükselip gidiyordu yukarılara doğru.

YAYLA KIZI’NIN KULÜBESİ

Uçurumla birlikte, meşe ormanı başlıyordu önlerinde. Yemyeşil bir ağaç denizi uzayıp gidiyordu ötelere doğru. Bulundukları egemen noktadan orman olabildiğince görkemli ve gözalıcı bir güzellikte görünüyordu.

“Oturalım buraya,” dedi Zeynep. “Seyredelim şu yoğun yeşillikler ve güzellikler içindeki dereyi.”

(SÜRECEK)