“Gerçekten şanslı günümüzdeyiz,” dediler.

“İnsanın şansı yaver gidecekse onu hiçbir şey engelleyemez. Gözünüz arkada kalmasın. Özgün’le birlikte, güzel bir yolculuk yapacağımıza inanıyorum.”

Derin bir soluk aldı Nilüfer Hanım.

“İçimiz rahat olacak sayenizde.”

“İnşallah yarın sabah Özgün’ü, Büyükbaba’sına teslim ederim.”

“Büyükbabam otogara beni karşılamaya gelecek zaten.”

Saat sekizi on geçe kalktılar. Özcan Bey hesabı ödedi; çıktılar. Yazıhaneye varıp valizi bagaja verdiler.

Yolcular yerlerini alıyorlardı yavaş yavaş. Sürücü yardımcısı arabayı çalıştırmıştı.

Annesi Özgün’ü uyardı:

“Anneanneni Büyükbabanı üzme. Emre ve Cemre’yle de iyi geçin yavrum. Ne de olsa sen onların altı ayla, bir yıl büyüğü sayılırsın.”

“Siz merak etmeyin anneciğim.”

Elindeki poşeti Özgün’e veren babası:

“Bu annenin hazırladığı yolluğunuz. Yolda Bahri Amca’nla birlikte yersiniz.”

“Teşekkürler babacığım.”

Babası Özgün’ün başını sıvazladı.

“Sana iyi yolculuklar ve iyi tatiller diliyorum yavrum. Kendine de iyi bak.”

“Artık ayrılık zamanı geldi,” diyen Bahri Bey de tek tek vedalaştı. Uzay’ı da kucaklayıp öptü.

“Yolunuz açık olsun. Güle güle gidin,” dediler.

Özgün de annesi, babası ve Uzay’la öpüşüp, kucaklaşarak vedalaştı.

“Sizleri özleyeceğim,” dedi.

“Biz de seni yavrum,” dedi, annesi. “Herkese bol bol selamımızı götür. Kendine de iyi bak. Göreyim seni.”

“Beni merak etmeyin. Siz de kendinize iyi bakın.”

Onlar arabaya binerken, Uzay annesinin kucağında ağabeysine doğru atılıyor:

“Özgün gitme. Uzayı da al,” diyordu.

Yazıhanedeki görevli elindeki listeyle yolcuları tek tek kontrol ettikten sonra, listeyi sürücüye verdi. Ardından herkese ‘hayırlı yolculuklar’ diledi.

Özgün on iki numaralı koltukta pencere kıyısındaydı. Bahri Bey’le birlikte son kez el salladı annesine, babasına ve kardeşi Uzay’a.

Onlar da yolcularına el salladılar.

Sürücü, otobüsü arka arka çıkararak yolu doğrulttu. Sonra otogardan anayola çıkarak, İstanbul’un yoğun araç trafiğine karıştılar.

Beri yanda Uzay da üzülmüştü ağabeysinin gitmesine.

“Özgün gitti, Özgün gitti!” diyordu durmadan.

“Güle güle gitsinler yavrum. Yolları açık olsun.”

“Bahri Bey’i sanki Allah gönderdi,” dedi Özcan Bey.

“Doğru. Bu gece sabaha kadar uyuyamazdık kaygımızdan. İyi ki babamın da kendisi gibi arkadaşları var.”

“Çorum’u bir arasak…”

“Arayalım.”

Hemen oracıkta cep telefonuyla arayıp görüştü babasıyla. “Özgün geliyor. Arabada tanış birine emanet ettik” dedi. Onlar da haber bekliyorlarmış. Sürpriz olsun diye Bahri Bey’den söz etmediler.

Yöneldiler araçlarına doğru. Bir gün daha sonlanıyor, yavaş yavaş akşam iniyordu koca kente.

(SÜRECEK)