“Hangi dönem’e ait?” diye sordu Cemre.

“Elbette ki Hitit dönemine ait...”

“Bunu söylemeyi unutmuştun da…” dedi Cemre.

“Teşekkür ederim anımsattığın için Prenses Hazretleri,” dedi Özgün.

“Bir şey değil sayın Prens,” dedi Cemre.

“Burası da böylece sonuçlandı,” dedi Zafer Bey. “Verdiği bilgiler için Özgün’e, çok teşekkür ediyoruz.”

“Bir şey değil Büyükbaba,” dedi Özgün.

“Şimdi üçüncü ve son kata çıkabiliriz.”

Birlikte üçüncü kata çıktılar.

“Şimdi sıra Emre’de... Hadi yavrum,” dedi Zafer Bey.

“Hadi bakalım Şehzade,” dedi Özgün.

“Ben anlatmasam Büyükbaba,”

Güldü Zafer Bey:

“O zaman bu dersten geçer not alamazsın.”

“Demek ki başka çare yok.”

“Yok…” dediler. “Dinliyoruz, haydi başla!”

Başladı Emre:

“Burada testiler, matara, kaplar, su kapları, hançer, madeni ok ucu, oraklar seramik eserleri Ortaköy Şapinuva’dan çıkmış. Bu da Hitit dönemine ait...”

“Tarihi?..” dedi Cemre.

“Tarihi belirsiz. Yazmamışlar,” dedi Emre.

“Unutmuşlardır” dedi Özgün. “Söyleyelim de yazsınlar.”

“Çocuklar,” dedi Zafer Bey. “Ortaköy Şapinuva kazıları 1990 yılında başladı. 13 yıllık bir geçmişi var. Kazılar sürüyor. Belki henüz tarihlenememiştir.”

“Demek ki unutmamışım,” dedi Emre.

“Sen sürdür tanıtımını Emre,” dedi Zafer Bey.

“Bu vitrindeki buluntular,” dedi Emre. “Demir Çağı’na aitmiş. M.Ö. 1000 yıllarında yapıldığı sanılıyor. Gördüğünüz gibi burada kabartma duvar kaplamaları, bilezik, iğneler, boğa başı, törensel kaplar yer almış.

Bu bölümde de, ‘sikke’ adı verilen madeni paralar var. Helenistik dönem paraları… Roma, Bizans ve İslam sikkeleri diye yazıyor burada.

Burada da yine Helenistik dönem’e ait seramik kaplar, koku kapları var.”

“Bunların da, M.Ö. 330 ile 30 yılları arasında yapıldığı sanılıyor,” dedi Zafer Bey.

“Unutmamıştım Büyükbaba, söyleyecektim.”

“Biliyorum yavrum. Şimdi dördüncü kata çıkalım. Kalanını da Cemre’ye bırakalım. O anlatsın bize. Hadi bakalım Cemreciğim!”

“Peki Büyükbaba.”

Yeni bir vitrinin önüne yaklaştılar.

“Birbirini izleyen bu vitrindeki buluntular da Roma döneminden kalma. M.S. 30 ile 395 yıllarına ait. Bunlar testiler, gözyaşı şişeleri, parfüm şişeleri, cam sürahiler, yüzükler, bilezikler, altın küpeler gibi takılar ve düğmeler, heykelcikler, göz bandı, ağız bandı, tıbbi aletler, ayna, olta, cımbızlar, kandillerdir.

Buradaki son vitrinde de Bizans dönemine ait istavroz haçları, kandiller ve kemer tokaları yer almış.”

“Hangi yıllara ait Prenses?” diye sordu Emre.

“Daha sözümü bitirmedim ki Büyükbabacığım,” dedi Cemre. “Söyleyecektim; eksik bulmuş gibi sözümü kesiyor hemen. M.S. 395 ile 1453 yıllarına tarihlenmiş.”

“Anladım yavrum,” dedi. “Sanıyorum oldukça yararlandınız. Aslında bir kez gelmekle pek bir şey anlaşılmıyor. Kişinin daha iyi algılayıp öğrenmesi için, birkaç kez daha gelmesinde yarar var,” dedi.

“Çok teşekkür ediyoruz Büyükbaba,” dediler çocuklar. “Dediğiniz gibi, en çok da Hitit Uygarlığı’na ait yapıtlar ve buluntular var bu müzede..”

Müze bölümünden salona çıktıklarında görevli de onların ardından çıktı dışarıya.

Zafer Bey görevli memura:

“Müzelerimizdeki eserlerin uygarlıklara göre dağılımı nasıl acaba?”

“Hocam müzelerimizde bulunan otuz bine yakın eserin yüzde 80’i Hitit ve Eski Tunç ve Hatti dönemine aittir. Yüzde 20’si ise, satın alınan ve kaçak kazılardan elde edilen Helenistik, Roma, Bizans dönemine ait Etnoğrafik eserlerdir.”

“Teşekkür ediyorum.”

“Bir şey değil Hocam.”

(SÜRECEK)