Ödeneksizlikten henüz bahçe düzenlenmesi yapılmamıştır. Yolun sağ yanında kazı alanlarında çıkmış, tarihsel yapı kalıntıları vardı. Bunlar sütun kırıkları, sütun altlıkları, lahitler ve benzeri yapıtlardı. Müze yapısının sol yanında ise, kazılarda çıkmış devasa küpler yer alıyordu.

Müze yapısını önüne vardıklarında Müze Müdürü İsmet Bey’i bahçedeki oturma yerinde, bir iki görevliyle birlikte çay içerlerken buldular.

Zafer Bey’le tanışıyorlardı zaten. Sıcak, içtenli bir karşılaşma oldu. Torunlarını tanıştırdı. Birer çay da onlara getirtti İsmet Bey.

Çaylarını yudumlarlarken, Zafer Bey kısaca geliş nedenini açıkladı.

“İsmet Bey sevincini belirterek:

“Bugün saat 14.00’da Valimizin başkanlığında bir toplantıya katılacağım Zafer Bey. Yanınızda bulunamayacağım için üzgünüm. Ama gitmeden önce sizlere merak ettiğiniz konularda kısa bilgiler verebilirim.”

“Sayın Müdürüm!” dedi Zafer Bey. “Bu müzenin ziyarete açılış tarihiyle birlikte; Çorum, Boğazköy ve Alacahöyük müzelerinde bulunan toplam eser sayısını ve bunların hangi uygarlıklara ait olduğunu açıklarsanız seviniriz.

İsmet Bey:

“Hay hay Hocam,” dedi. “Müzemiz bu yıl bu yapıda 11 Mart 2003 tarihinde ziyarete açılmıştır. Adı geçen müzelerimizde toplam 28 bin 722 parça tarihi eser vardır. Bunlar, ‘Kalkolitik Çağ’dan başlayarak, ‘Eski Tunç’, ‘Asur Ticaret Kolonileri’, Hitit’, ‘Frig’, Helenistik’, ‘Galatlar’, ‘Roma’ ve ‘Bizans’ dönemleri olmak üzere 9 ayrı uygarlığın kalıntılarıdır.”

“Çok sağ olun Müdürüm. Müzeyi gezerken de gereksinim duyduğumuz konularda arkadaşlarınızdan bilgi alırız.”

“Elbette. Arkadaşlarımız size yardımcı olacaklardır Hocam.”

İsmet Bey, toplantı için izin isteyip ayrıldıktan sonra onlar da bir görevlinin rehberliğinde, merdivenleri çıkıp yapıdan içeriye girdiler. Diğer görevliler de içtenlikle karşıladılar onları.

“Hoş geldiniz Hocam,” dediler.

“Hoş bulduk.”

“Bunlar da sizlerden olmalı?” dedi birisi.

“Evet. Bunlar benim torunlar.”

“Allah bağışlasın Hocam,” dedikten sonra, çocuklara da hoş geliş ettiler.

Zafer Bey:

“Hiç zaman yitirmeden müzeyi gezelim, görelim, bilgilenelim.”

“Hay hay Hocam, buyurun!..” dedi görevli.

Girişin sol yanındaki kapıyı açtı; birlikte girdiler tarihsel yapıtların sergilendiği salona. İç düzenleme ve donanımıyla çağdaş ve çağcıl bir görünümü vardı içerisinin.

“Hocam,” dedi görevli. “Müzemiz arkeoloji ve etnografya salonlarından oluşmaktadır. Arkeoloji salonu iki ana kat olarak düzenlenmiştir. İlk katında, Kalkolitik Çağ’a ait ‘Alacahöyük’ ve ‘Kuşsaray’ eserleri kronolojik bir düzenlemeyle sergilenmektedir. İkinci katta ise Hitit dönemine ait eserler vardır. Soracağınız başka şeyler olursa bilgilendirmek için biz buradayız yine.”

“Teşekkürler. Sanıyorum bundan sonrasını biz kendimiz gezip değerlendiririz. Gereksinim duyarsak sizden bilgileniriz yine,” dedi Zafer Bey.

Yapıtlar ve buluntular duvarlardaki özel vitrinlere yerleştirilmişti. Onlar yaklaştıkça tepedeki fotoselli lambaların ışıkları yanıyor, gösterim sağlanıyordu. En eski tarihliden başlanılarak sergilenmişti buluntular.

Zafer Bey çocuklara dönerek:

“Vitrin camlarına dokunmayalım çocuklar,” dedi. “Belli bir uzaklıktan izleyelim.”

“Elbette Büyükbabacığım, dedi Cemre. “Herkes dokunursa, camlar kirlenir.”

“Çocuklar,” dedi Zafer Bey. “İlk rehberliği ben yapacağım sizlere. Birkaç tanıtımdan sonra sıra sizlere gelecek. Vitrinlerdeki yapıtlar ve buluntular adlarıyla birlikte hangi uygarlığa ve hangi döneme ait olduğu zaten yazılı. Bizlere sadece üzerlerini okuyup aktarmak kalıyor. Ne dersiniz böyle bir görev bölümüne?”

“Çok iyi olur,” dedi çocuklar.

“O halde başlıyorum. Bu ilk vitrindeki damga, mühür ve el baltaları Kalkolitik dönem’e ait olup, M.Ö. 5000 ile 3000 yıllarına tarihlenmiş. Yani uzmanlarınca incelenmiş, bir kısım ölçütler esas alınarak o yıllara ait olduğu kabul edilmiş.

(SÜRECEK)