Ardından:

“Burası mezarlıkmış zamanında,” çocuklar, dedi. “Sonra çamlık ve park yapılmış. “Pirbaba” denilen bir ulu kişinin de mezarı varmış burada. “Pirbaba Çamlığı” olarak onun adı verilmiş buraya. İnsan özellikle buranın toprağına basarken içi titriyor; bir tuhaf oluyor. Bir de burada yani bu çamlığın bulunduğu yerde, geçmişte yapılmış bir savaş var. Çorumluların bir eşkıya çetesine karşı, kahramanca yaptığı “Çorum Savunması” bu.”

“Anlatsanıza Büyükbaba,” dedi Özgün. “Ben kentlerin geçmişini çok merak ediyorum.”

“Zevkle dinleriz Büyükbabacığım.” dedi Cemre de.

Emre:

“Prens’le Prenses dinlemeyi istedikten sonra, Şehzade de dinleyecektir elbet,” dedi.

“Dinleyin öyleyse,” dedi, Zafer Bey.

“Çorum, geçmişte birçok sel, deprem gibi doğal afetlerle sarsıldığı gibi, Osmanlı Devleti’nin özellikle Gerileme Dönemi’nde, birçok başkaldırılara da sahne olmuştur. O yıllarda devlete başkaldırmış, Çorum’u yağmalamak isteyen Kapukulu Askerleri’nden bir eşkıya grubuyla Çorumluların 1730’lu yıllarda yaptığı savaşa, ‘Kul Mustafa’yla ‘Aşık Feyzullah’ adlı iki ozan da katılmış. Her ikisi de, ‘Kaside-i Kapusuz’ adlı birer destan yazmışlar. Bizler de, Çorumluların Çorum’u kahramanca savunmasını onların destanından öğreniyoruz.”

Bu arada garson içecekleri getirmişti. Çocuklar içeceklerini yudumlarken, Zafer Bey de anlatımını kaldığı yerden sürdürdü:

“Genç Osman adlı bir şaki, yani eşkıya başı 1700 adamıyla birlikte Erzurum’u yağmalayıp Çorum’a doğru yola çıkar. Yolunun üzerindeki Sivas, Amasya, Merzifon ve Gümüşhacıköy gibi kentleri ve kasabaları yağmalayıp soyarak Çorum topraklarına kadar gelirler. Düvenci Ovası’nda çadır kurup konaklarlar. Ardından eşkıya başı Genç Osman, Çorum’un müsellimine, yani kaymakamına haber gönderir:

“Teslim olmazsanız, acımayız. Büyük küçük demez kılıçtan geçiririz. Namımız Devlet’e, Padişaha kadar gitmiştir.”

Çorumlular da, Çorum’un kaymakamı ‘Kurtoğlu Süleyman Ağa’ da bilir ki, gelen eşkıya çetesi kendilerine gül vermeyecektir. Kenti yağmalayacak, halkın canına, namusuna el uzatacaktır. Onun için kenti eşkıyaya teslim etmektense, savaşarak ölmeyi üstün tutarlar.

Başlarında kaymakamları olmak üzere, eli silah tutan herkes savaşa hazırlanır. Siper kazarak savunma önlemi alırlar. Kanları, canları pahasına eşkıya çetesiyle savaşacak, onları Çorum’a sokmayacaklardır.

Genç Osman şakisi, buyruğundaki bin yedi yüz kişilik eşkıya çetesiyle Düvenci Ovasından hareket eder. ‘Elvançelebi Köyü’ üzerinden ‘İçerdere Bağları’na; oradan ‘Pirbaba Tekkesi’nin önüne, yani, bu çamlığın olduğu yere gelirler. Çorum halkı, eşkıyayı burada, karşılar. Başlarında müsellim adı verilen Kaymakamları ‘Kurtoğlu Süleyman Ağa’ vardır. Eşkıya çetesiyle kıyasıya savaşırlar. İki taraf da çok kan döker, çok can verir. Tam 18 gün sürer bu savaş. Sonunda, eşkıya çetesinin başı olan, ‘Genç Osman’ öldürülür. Başsız kalan adamları da dağılır, kaçarlar. Salt Çorumlular değil, Anadolu da bu eşkıya belasından kurtulmuş olur. Çorum’un ünü bir yandan Horasan’a, Irak’a; öte yandan da İstanbul’a, saraya kadar ulaşır. Kaymakam Süleyman Ağa ise, yiğitliği ve kahramanlığı nedeniyle İstanbul’daki padişah yönetimi tarafından ödüllendirilir. Ünü ise, uzun zaman dilden dile dolaşır.”

“Çok etkileyici,” dedi, Cemre.

“O ozanların destanı var mı sende Büyükbaba?” diye sordu Özgün. “Okumak isterdim ben de.”

“Çocuklar,” dedi, Zafer Bey. “Çorum Halkevi’nin çıkardığı ‘Çorumlu’ dergileriyle, Çorum’un son senatörü Hukukçu şair Abdullah Ercan’ın yazdığı ‘Çorumlu Şairler’ kitabında var bu destanlar. Eve varınca Çorumlu Şairler kitabından her iki destanı da okuyabilirim size. Anımsadığım kadarıyla bir bölümü şöyleydi, Aşık Feyzullah’ın destanının:

“Kimler gördü böyle cengi Urum’da

Beylik aslan gibi durur yerinde

Koç yiğitler yetişmiştir Çorum’da

Sedd’İskender oldu Kurtoğlu

Gün bu gündür der Süleyman Ağa

(…)

(SÜRECEK)