“Öyleyse siz eğlencenizi sürdürün, dedi Zafer Bey. “Ama sakın kimseye uymayın. Dalaşmayın onunla bununla. Buraya kavgaya değil, eğlenmeye geldiniz. Göreyim sizi!”

“Tamam, Büyükbaba,” dedi Özgün. “Bize kimse uymadığı sürece, uymayız kimseye. Siz merak etmeyin bizi.”

“Haydi bakalım,” dedi Zafer Bey.

“Haydi Büyükbaba,” dedi Efecan.

El ele tutuşup yürüdüler.

Salıncakların yanına gelince, oradaki küçük çocuklar için olan kaydıraklardan kaydı Efecan birkaç kez. Sonra:

“Yeter Büyükbaba. Gidelim,” dedi.

Piknik yerlerine vardılar. Murat Bey mangalı yakmış, etleri kızartmaya başlamıştı bile. Gülay Hanım da salata yapıyordu.

Çok sürmedi; çocuklar da geldiler, topu çıkardılar.

Zafer Bey uyardı:

“Çevredekileri rahatsız etmeden o yandaki boşlukta oynayın yavrum,”

“Merak etme Büyükbabacığım,” dedi Cemre. “Yavaş oynar kimseyi rahatsız etmeyiz.”

“Özgürlüğümüzün, komşumuzun sınırına kadar olduğunu biliyoruz,” dedi Özgün.

“Ben de oynayacağım,” dedi Efecan.

Çocuklar top oyununa dalarken, Zafer Bey de yarım kalan kitabına daldı.

Bir süre sonra Ayşe Hanım:

“Sofranın serilmesine bari yardım etsek…”

Kitaptan başını kaldıran Zafer Bey:

“Tamam, hanım,” dedi.

El birliğiyle kurdular sofrayı. Servisler yapıldı. Doğrusu ya iyice acıkmışlardı.

YEMEK ŞÖLENİ

“Hadi çocuklar sofraya” diye seslendi Gülay Hanım.

“Tamam, teyze, geliyoruz,” dediler Emre’yle Özgün.

Top oyununu bırakıp seğirttiler sofraya.

“Önce ellerinizi, yüzünüzü bir güzelce yıkayın, ondan sonra gelin sofraya,” dedi Zafer Bey. “O şişedeki suyu kullanabilirsiniz. Hadi bakalım yavrucuklarım.”

“Tamam, Büyükbaba,” dediler.

Ellerini yüzlerini yıkayıp kurulandıktan sonra, çevrelendiler sofraya.

Efecan, her sofrada Tülay teyzesiyle oynadığı oyunu bir kez daha başlatıyordu:

“Tülay Teyzem oturmasın sofraya. O yemesin.”

Tülay Hanım kırılgan bir gülücükle:

“İyi ama yemeği ben hazırladım! Efecan yemesin!”

Efecan, her zaman olduğu gibi, yine Zafer Bey’e şikayet ediyordu teyzesini:

“Büyükbabacığım, şu teyzeme baksana! Bir şey de ona. Yemesin diyor bana!”

Zafer Bey, ciddi bir tavırla katılırdı oyuna.

“Tülay! Rahat dur,” derdi. “Yoldurma saçlarını bana.”

Büyükbaba’sının, teyzesine kızmış görünmesi ve onu bu biçimde uyarması, Efecan’ın çok hoşuna gider, gülerdi.

“Yol saçlarını Büyükbaba, yol…” derdi.

Sonunda, Tülay Hanım’ın Efecan’a sarılması ve kucaklaşmalarıyla bu şakadan çekişme tatlıya bağlanır, yemeğe başlanırdı.

Murat Bey:

“Hadi bakalım canavarlar,” dedi çocuklara. “Girişin yemeklere. Tabaklarda yemek artırmak yok ha!”

“Tamam,” dediler, iştahla koyuldular yemeye.

“Oh be!” dedi Özgün. “Eline sağlık Murat Ağabey! Ne güzel olmuş bu ‘elle yemece’ler. Büyükbaba’mdan mı öğrendin, tavuk butlarını böyle güzel kızartmayı?”

“Eee! Herhalde,” dedi Murat Bey gülerek. “Ustam Büyükbabandır.”

Hepsi de güldüler bu sözlere.

“Gerçekten nefis olmuş,” dedi Emre de.

“Hepinize de yarasın,” dedi Murat Bey.

Ayşe Hanım:

“Özgün küçüklüğünde kızartılmış tavuk butlarına bayılırdı. ‘Elle yemece’ koymuştu adını. Büyükbaba’sı da Özgün’ü sevindirmek için her gelişinde ona elle yemece hazırlardı.” dedi.

(SÜRECEK)