“Eh işte,” diyordu Emre. “Bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Ama biliyorum ki, sen benden daha güzel yazarsın.”

“Yok, canım,” dedi Özgün.

Aslında Özgün de günlük tutuyordu ama onun günlükleri hiçbir yerde yayınlanmamıştı henüz.

Zafer Bey gazete okurken bir yandan da onları izliyor, onları dinliyordu. Gazeteden başını kaldırarak:

“Yayınlanmaya değer yazılarınız için, gazetenin sayfaları sizlere her zaman açıktır,” dedi “Yazarsanız, yayınlatabilirim.”

“Sağ ol Büyükbaba,” dedi Özgün. “Önce yaşayalım, sonra yazalım. Umuyorum ki buradaki birlikteliklerimizden yazacak çok şey çıkacaktır.”

“Elbette,” dedi Zafer Bey. “Salt Çorum’dan değil, köyden ve köyün doğasından da yazacak epeyce malzeme çıkacaktır size. Yeter ki siz yazın.”

ARMAGANLAR

Özgün valizinden iki paket çıkardı. Üzerleri yazılıydı.

Birisini Büyükbaba’sına, birisini de anneannesine verdi. Annemlerden size armağan,” dedi.

“Aaa! Zahmet etmişler yavrum,” dedi, anneannesi. “Çok teşekkür ediyorum.” Kucaklayıp, öptü Özgün’ü

Anneannesine bir bluz, Büyükbaba’sına tişört, almışlardı.

“Güzel günlerde giyininiz,” dedi Özgün.

Zafer Bey:

“Bunların parasıyla sizlerin bir eksiğini karşılasaydılar daha çok sevinirdik yavrum,” dedi. “Ne gerek vardı ki. “Yine de çok teşekkür ediyoruz.”

“Annem, annesi ve babası olarak sizlere ufacık bir hediye almış da çok mu Büyükbabacığım!” dedi. Sizler de anneme çok emek vermişsiniz. Onu okutmuş, öğretmen olmasını sağlamışsınız. Hakkınızı ödeyebilir mi? Ödeyemez. Sizlere ne alsalar, azdır yine de.”

“Anneniz babanız da sizlerin hayrını görsün yavrum,” dedi Ayşe Hanım.

Teyzesine de parfüm konmuştu.

Tülay Hanım, Özgün’ü kucaklayıp öperek:

“Çok teşekkür ederim Özgüncüğüm,” dedi “Gerçekten çok duygulandırdın beni,”

O da Teyzesine sarılıp, öptü.

“Güzel günlerde kullan Teyzeciğim,” dedi.

Özgün, Emre’ye de bir çift çorap, bir de kitap çıkardı valizinden. Kitap, Gülten Dayıoğlu’nun “Gökyüzündeki Mor Bulutlar” adlı çocuk romanıydı.

“Çorap annemden, kitap da benden hediye,” dedi.

Emre sevindi, teşekkür etti.

“O da Özgün’e kolonya getirmişti, onu verdi.

Kucaklaştılar yeniden.

Özgün babasının harçlık olarak verdiği parayı da valizinden çıkarıp Zafer Beye vererek:

“Bu sizde kalsın Büyükbabacığım,” dedi. “Üzerimde yeterli oranda harçlığım var. Gerektikçe sizden alırım.”

“Tamam, yavrum,” dedi Zafer Bey.

Bir süre sonra Zafer Bey:

“Çocuklar,” dedi. “Bir işim nedeniyle çarşıya kadar çıkıyorum. İki saate kalmaz dönerim. Siz, kitap okuyun, albümdeki fotoğraflara bakın. Ya da bilgisayarda oyunlar var. Onlarla oyalanın. Öğle sonu da birlikte çıkar, gezeriz.

“Olur, Büyükbaba,” dediler.

Zafer Bey gittikten sonra, Emre’yle Özgün bir süre daha söyleştiler. Sonra:

“Gel” dedi Emre. “Büyükbabamın kitaplığına geçelim seninle.”

Kitaplığa geçtiler.

Zafer Beyin çocuklara yönelik, kitaplaşmaya hazır birçok çalışması vardı. Bunları bilgisayardan taslak kitap olarak çıkarmıştı. Emre bir haftadır evde olduğu için, Büyükbaba’sının çalışmalarından haberdardı.

“Bak Özgün, Büyükbabamın kitaplarına,” dedi, Emre. “Altı yedi tanesi de bilgisayarda. Onların çıkışını almamış henüz.”

(SÜRECEK)