TATİL ÇAĞRISI

Öylesine coşkulu, öylesine heyecanlıydı ki Özgün, yattığından beri gözüne uyku girmiyordu. Nasıl sevinmesin ki. Babasının yaz okulu nedeniyle bu yıl hiçbir yere tatile gidemeyeceklerine üzülürken; Çorum’dan gelen çağrıyla güzel bir tatil yapma fırsatı doğmuştu kendisine.

Zafer Bey torunu Özgün’ü telefonla aradığında;

“Çorum’a gelin de, Emre ve Cemre’yle birlikte güzel bir tatil yapın,” demişti.

Bu çağrı, sevinç ve mutluluktan göklere uçurmuştu Özgün’ü. Annesiyle babası da gitmesini onaylayınca, dünyalar onun olmuştu sanki. Ertesi gün akşamüzeri gitmesine karar verdiler. Çorum’da Büyükbaba’sını, anneannesini ve akrabalarını görecekti. Kendisi İstanbul-Büyükçekmece’den, Gülay teyzesinin kızı Cemre, Samsun’dan, Tülay teyzesinin oğlu Emre de Aydın’dan gelecekler; Çorum’da buluşacaklardı. Üç kız kardeşin çocuklarıydılar onlar. Aynı emsal sayılırlardı. Kendisi 12, Cemre 11 yaşındaydı. Emre’yse kendisinden altı ay küçük, Cemre’den de altı ay büyüktü. Emre’yle Özgün İlköğretim Okulu 7. sınıfa, Cemre’yse 6. sınıfa pekiyi dereceyle geçmiş, takdir almışlardı. Bu başarılarının ödülü, Çorum’da Büyükbabaları Zafer Bey’in yanında tatil yapmak olacaktı.

Sonra, Emre ve Cemre’yle birlikte yapacakları tatilin düşünü kuruyordu ki, dayanılmaz bir uyku bastırdı Özgün’ü. Göz kapakları iyice ağırlaştı. Ardından kendisini, annesinin şefkat dolu kucağına bırakır gibi, bırakıverdi uykunun kollarına. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle, daldı gitti güzel düşlere.

Geç uyuduğu için sabahleyin de geç uyandı Özgün, 26 Haziran 2003 sabahına. Gördüğü düşün etkisiyle tatlı tatlı gerindi, mutlulukla gülümsedi. Saat 10.30 olmuştu.

“Yaşasın!” diye bağırdı. “Bugün Çorum’a gidiyorum.”

Elini yüzünü yıkayıp, kurulandı. Giyinip mutfağa vardı. Annesi mutfaktaydı.

“Günaydın anneciğim!” diyerek sarıldı, öptü anasını.

“Günaydın yavrucuğum! Rahat uyudun mu bari?”

“Sevincimden bir süre uyuyamadım ama sonra dalıp gitmişim. Oldukça güzel bir düş gördüm.”

“Ya!.. Nasıl düşmüş bu?”

“Emre ve Cemre’yle birlikte Büyükbabamların köyünde, Çıkrık’taymışız.”

“Bak sen! Köyü de özledin demek ki, düşlerine girdiğine göre?”

“Köyün güzel, yeşil doğasını ve temiz havasını özledim anneciğim!”

“Anlat bakalım, nasıl gördün?”

“Düşümde, Cemre ve Emre’yle birlikte, Büyükbabamın köyünde dağa çıkmışız, Suludere’ye. Bizi saran güzellikler ve yeşillikler içinde ormanın içine doğru yürüyoruz. Dünyanın en kalabalık imecesini oluşturmuş karıncalar, yiyecek taşıyorlar yuvalarına. Tavşanlar ve sincaplar dolaşıyor yanımızda, yöremizde. Hiç sakınmıyor, korkmuyorlar bizden. Ağaçların dallarında kuş cıvıltıları… Bitkinin her türü, yeşilin her tonu egemen doğaya… Sonra yürüye yürüye bir suyun kaynağına ulaşıyoruz. Su, yanı yöresi otlarla, bin bir renkte bezenmiş çiçeklerle, çağlayarak akıp gidiyor aşağılara doğru. Gök masmavi. Güneş tatlı tatlı gülümseyerek ısıtıyor bizi. Doğanın bu tatlı curcunası içinde, doyulmaz bir güzelliği yaşıyoruz hep birlikte.”

“Oh oh ne güzel! Umuyorum gittiğinde, düşünde gördüklerinin gerçeğini yaşarsın. Biliyorsun babam, yani Büyükbaban, müthiş bir doğaseverdir.”

“Bilmez miyim? “Çıkrık Köyü, Evkaya’da Su Sesi, Aliş’in Öyküsü, Dağların Türküsü, Suludere Nazlı Akar’”adlı kitapları beni, düşsel de olsa hep köye götürmüştür. Köyünü ve köyünün doğasını, çok güzel anlatıyor Büyükbabam.”

“Doğru söylersin. O kitapları okuyunca bende kendimi oralarda düşlerim. Ama ne yazık ki çok merak ettiğim halde, gidip görmek kısmet olmadı anlattığı yerleri.”

“Belki Büyükbabam bizi köyde Yayla’ya, Suludere’ye, Evkaya Deresi’ne de çıkarır. Sizin yerinize de doyasıya gezerim oraları.”

“Elbette yavrum. Gezmek, eğlenmek ve dinlenmek en doğal hakkınızdır. Bunun için gidiyorsun zaten Çorum’a. O nedenle, tatilin tadını çıkarmaya bakın!”

(SÜRECEK)