“Olur çocuklar. Nerede kalmıştık?”

“Etli bulgur pilavına ve ayrana kaşık çalmada” dedi Özgün.

“Yaşamımızda ilk kez yiyormuşçasına çalardık kaşığı, doyunurduk bir güzelce. Tadı damağımızda kalırdı günlerce. Unutamazdık o günü. İsterdik ki, arada bir yağmur duasına çıkılsın, bizler de böylesine nefis yemekler yiyelim. Yeni bir şenlikte güzel bir gün daha yaşayalım arkadaşlarımızla.

dönüp geriye baktığımızda ne çocukluğumuz, ne de birlik beraberlik içinde yaşadığımız o güzelim günler var artık. O zamanın yetişkinleri de kalmadı. Tek tek göçtüler o bilinmez dünyaya. Geriye ise, bizim gibi yaşayanların belleklerinde, o güzel günlerin anıları kaldı sadece.

Oysaki ormanları korumanın önemini insanlarımızın beynine, yeşil sevdasını da yüreklerine yerleştirebilirsek, birçok sorun kendiliğinden çözülecektir. O zaman belki yağmur duaları da, ‘Baki kalan şu kubbede hoş bir seda’ olarak kalacaktır.” dedi Zafer Bey.

Can kulağıyla soluksuz dinlemişlerdi çocuklar.

Cemre:

“Biz çok şanslı çocuklarız,” dedi. “Çünkü sizin gibi bir Büyükbaba’mız var. Ne güzel şeyler anlatıyorsun bizlere. Sen bizim için okumakla bitmeyen çok değerli bir kitapsın Büyükbabacığım. Çok sağ olun.”

“Öyle,” dedi Özgün. “Hiç kitap okumasak da Büyükbaba’mızın anlattıklarını dinlesek, o bile bizi kültürlü yapmaya yeter.”

“Eskiden çok bilgili olanlara ‘ayaklı kütüphane’ derlermiş,” dedi Emre. “Büyükbaba’mız da öyle.”

“Bırakın şimdi abartılı sözleri,” dedi Zafer Bey. “Emek vermeden, çalışmadan, kitap okumadan kültür kazanılır mı hiç?”

“Ama doğruyu söylüyoruz Büyükbaba,” dedi Cemre

“Biliyorum çocuklar,” dedi. “Çok sağ olun. Ben alışkın değilim böylesi övülmelere. Onu da ölçüsünde bırakın. Şımarırım sonra ha! Hadi kalkın da gidelim artık köye.”

“Gitmeden bir resim çekelim burada,” dedi Cemre.

“İyi hatırlattın prenses,” dedi Özgün.

Birer resim çekerek, mutlulukla yönlendiler köye doğru.

OKUMA SEVGİSİNİ

NASIL KAZANDIM

Akşam yemeğinden sonra bir süre söyleştiler. Bunun ardından Cemre:

“Büyükbabacığım” dedi. “Özellikle köy yerinde okumaya nasıl merak sardığını merak ediyorum. Okuyacak kitapları nasıl buluyordunuz?”

Güldü Zafer Bey. Cemre’nin saçlarını okşayarak:

“Güzel kızımdan güzel bir soru. Bak yavrum; ben ilkokul birinci sınıfa başladığımda, Ağabeyim Mehmet Gündoğar da Samsun-Ladik, Akpınar Köy Enstitüsünü bitirip Amasya’nın Kovay köyünde öğretmenliğe başlamıştı. Birinci sınıfta herkesten önce okuma yazma öğrendiğimi anımsıyorum. O yılbaşında bir kağıda, ağzında bir mektup olan kuş resimli yeni yıl kutlama kartıyla, bir de mektup yazdığımı anımsıyorum.

O yıl öğretmenimiz Abdulhalim Şentürk’ün sınıf kitaplığına getirdiği düzeyimize uygun masal ve öykü kitaplarının hepsini yılsonuna kadar okuyup bitirmiştim.

Müthiş bir “kitap kurdu” olmuştum. Kitapları çok seviyordum. Her bir kitap beni gizemli bir el gibi kendisine çekiyor; okuma, öğrenme merakımı kışkırtıyordu.”

Cemre:

“Ağabeyinizin öğretmen olmasının da etkisi olmalı okuma ve yazma tutkunuzda?”

“Olmaz olur mu? Elbette benim en büyük şansım ağabeyimin öğretmen oluşuydu. Onun birçok kitabı vardı. Özellikle benim ilgimi çekenler: Karacaoğlan, Aşık Garip, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat Şirin, Arzu ile Kamber gibi geleneksel aşık edebiyatı ürünleri; Bizi her zaman güldüren ve düşündüren Nasrettin Hoca Fıkraları; Köroğlu, Zaloğlu Rüstem, Hazreti Ali Cenkleri gibi halk kahramanlarının kitaplarıydı. Bu kitaplar genelde 48 sayfalıktı. Bunları büyük bir merak ve heyecanla o yıllarda okuyacaktım.

Emre:

“Şaka maka derken biz Büyükbabamla gerçekten bir edebiyat söyleşisi yapıyoruz. Sen Prens Özgün sordun, Prenses Cemre sen de sordun. Büyükbabam da bizleri bilgilendirici, eğlendirici çok güzel yanıtlar verdi. Bendeniz Şehzade Emre de sormazsam olmaz. Bir soruda ben sorayım bari” dedi.

“Aman zor olmasın yavrum” dedi Zafer Bey. “Kolay tarafından sor da mahcup olmayayım.”

Üçü de güldüler.

“Kolay Büyükbaba kolay… Sizin bildiğiniz yerden geliyor soru.

“Bunların dışında okuduklarınız ve ortaokulda Türkçe öğretmeninizin önerdiği yazarlar kimlerdi?”

“Ağabeyimde bulunan kimi tarihi romanları daha ilkokuldayken okumuştum. Yaz tatillerinde hayvan otlatmaya giderken bile, ekmekten önce kitap girerdi azık torbama.

(SÜRECEK)